...Orada oturmuş ne yapması gerektiğine karar verirken, artık hayatındaki bu tür değişimlerin onu çok da şaşırtmadığının farkına vardı. Hep aynı şeyleri yaşıyordu, her seferinde de ne yapması gerektiğine kafa yoruyordu, yine de hepsi aynı bitiyordu.
Evet, aynı şeyleri yaşıyordu, ancak artık bir takım varyasyonlar da oluşmaya başlamıştı. Eskiden başlangıçlarda fazlasıyla heyecanlanan, olması gerekenden daha hevesliyken, giderek törpülemeye başlamıştı bu sahte heyecanını. Olmasını istediğinin illüzyonu, olması gerekenin, ya da basitçe halihazırda "olanın" önüne geçince sonuç dahil olan herkes için daha acı verici oluyordu. O yüzden artık yavaş yavaş, bu çaresiz anlam yükleme dilenciliğini terketmeye başlamıştı.
Bunu farketmek hoşuna gitti, ancak yine de tamamen her şey istediği gibi gitmiyordu. Hem, başladığı şeyin, başka bir döngü olduğunu biliyorken istediği gibi gitmekten nasıl bahsedebilirdi ki? Başlangıçlarda artık kendisi heyecanlanmıyordu, ancak hala, kendisi dışında ortaya çıkan heyecan ve duygu yoğunluğuna gem vurmuyor, aksine çoğu zaman cesaretlendiriyordu. Ne yazık ki bu da başkaları için bir illüzyon sebebiydi.
Aksini yapamazdı, aksi insan ilişkilerinin dinamiğine uymazdı zaten. Kimse karşısında apatik duran bir adam istemezdi. Herkes karşıdakinden, tutulması gereken sözler olmasa da, devam etmek için bir miktar güvence isterdi ve bunu insanlara vermezseniz, istemediğiniz kadar yalnız kalırdınız. Evet, yalnızlığı seviyordu. Hayır, o kadar da sevmiyordu.
O yüzden devam etmeye, kimsenin hayalini yıkmamaya, kurulan planları-hiç gerçekleşmeyecekleri bile- desteklemeye, sevgi sözcüklerine karşılık vermeye, masadaki elleri tutmaya, uzatılan dudakları öpmeye ve bütün bunlara, sonu üçüncü kişiler için devasa hayal kırıklıkları getirecek olsa dahi devam etmeye karar verdi.
Öksürmeye başlayınca içeri girmesi gerektiğini anladı, bir kış günü için hava oldukça güzeldi, ancak mevsim hala kıştı. Bir kaç güneşli gün bu gerçeği değiştiremezdi.