28 Ocak 2011 Cuma

Giorni



Ajda Pekkan'ın kalbur üstü devşirmelerinden "Ya Sonra"'nın orijinali... Mina Mazzini'den dinlemek çok daha güzel. İnsanı ister istemez Pekkan'ın coverladığı diğer şarkılarını aramaya sevkediyor.

Bunun yanında elbet, 60-70'lere gitmek, Beatles ve Bob Dylan plakları bulmak için uğraşmak, Uzun saçlı-kısa şortlu futbolcuların çamur içindeki sahalarda yaptıkları maçları seyretmek, soğuk savaş senaryoları kurmak ve elbette siyah Beyaz Türk filmleri evreninde yaşamak hayalleri kurduruyor.

23 Ocak 2011 Pazar

in somebody else's sky

"...İki mahalle uzakta, on altı yaşında bir delikanlıyı, bir geceyansı reklâm afişlerine umutsuzca kurşun sıkarken görmüş, hemen anlamıştı. Bir başkası, elinde benzin tenekeleri, sinema girişinde yakalandığında kendisini tartaklayanlardan gözlerini geri istemişti; evet eski görüntüleri görebilen gözlerini... Malatyalı bir çoban çocuğunun, bir haftada sinemalara alıştırıldığını, sonra evine dönüş yolunu, bütün bildiklerini ve bütün hafızasını kaybettiğini gazeteler yazmıştı, acaba Galip okumuş muydu? Beyaz perdenin üstünde gördükleri sokakları, giysileri, kadınları istedikleri için artık eski hayatlarına geri dönemeyip sersefil olanların hikâyelerini anlatmaya günler yetmezdi. Kendilerini sinemada gördükleri o kişilerin yerine koyanlar ise sayılamayacak kadar çok olduğu için onlara 'hasta' ya da 'suçlu' denmiyordu, hatta yeni efendilerimiz onları işlerine ortak ediyorlardı. Hepimiz kör olmuştuk, hepimiz, hepimiz..."

Başımıza ne geldiyse öykündüğümüzden geldi. Sinemalarda gördüğümüz hikayeleri yaşama isteğimizden... Halbuki bizi başta uyarmalıydılar, filmlerde gördüklerimizi gerçek hayatta bulamayacağımızdan bahsetmeliydiler, belki bu kadar büyük hayalkırıklıkları yaşamayacaktık o zaman.

http://s2.hubimg.com/u/455753_f260.jpg

Bilmeliydik mucizelerin olmayacağını, gelinlerin son dakikada karar değiştirip eski bir otobüsle düğünlerden kaçmayacaklarını, hayatın güzel sürprizler çıkarmayacağını.

Ummak kendine düşmanlıktır, okuyucu. O yüzden hiç bir şeyi umma. Bir dekat boyunca yerinde oturup sinsice kendini hayatın ve tesadüflerin insafına bırakıp, istediklerinin, senin isteklerin doğrultusunda şekillendirilmesini umma.

Evet, hepimiz aynı yıldızları görüyoruz, ama ne yazık ki bazı yıldızlar başkalarının gökyüzüne ait ve hiç bir serzenişin ya da isyanın bu gerçeği değiştirmeyecek.

16 Ocak 2011 Pazar

One




Üzerinden 3,5 yıl geçmiş. Yaptığım ilk kayıt. Kullandığım bütün ilkel yöntemlere rağmen sanırım en fazla keyif aldığım da buydu.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Simple Twist of Fate

http://www.motifake.com/image/demotivational-poster/small/1003/redemption-steve-irwin-crocodile-hunter-funny-demotivational-poster-1269831741.jpg

...Orada oturmuş ne yapması gerektiğine karar verirken, artık hayatındaki bu tür değişimlerin onu çok da şaşırtmadığının farkına vardı. Hep aynı şeyleri yaşıyordu, her seferinde de ne yapması gerektiğine kafa yoruyordu, yine de hepsi aynı bitiyordu.

Evet, aynı şeyleri yaşıyordu, ancak artık bir takım varyasyonlar da oluşmaya başlamıştı. Eskiden başlangıçlarda fazlasıyla heyecanlanan, olması gerekenden daha hevesliyken, giderek törpülemeye başlamıştı bu sahte heyecanını. Olmasını istediğinin illüzyonu, olması gerekenin, ya da basitçe halihazırda "olanın" önüne geçince sonuç dahil olan herkes için daha acı verici oluyordu. O yüzden artık yavaş yavaş, bu çaresiz anlam yükleme dilenciliğini terketmeye başlamıştı.

Bunu farketmek hoşuna gitti, ancak yine de tamamen her şey istediği gibi gitmiyordu. Hem, başladığı şeyin, başka bir döngü olduğunu biliyorken istediği gibi gitmekten nasıl bahsedebilirdi ki? Başlangıçlarda artık kendisi heyecanlanmıyordu, ancak hala, kendisi dışında ortaya çıkan heyecan ve duygu yoğunluğuna gem vurmuyor, aksine çoğu zaman cesaretlendiriyordu. Ne yazık ki bu da başkaları için bir illüzyon sebebiydi.

Aksini yapamazdı, aksi insan ilişkilerinin dinamiğine uymazdı zaten. Kimse karşısında apatik duran bir adam istemezdi. Herkes karşıdakinden, tutulması gereken sözler olmasa da, devam etmek için bir miktar güvence isterdi ve bunu insanlara vermezseniz, istemediğiniz kadar yalnız kalırdınız. Evet, yalnızlığı seviyordu. Hayır, o kadar da sevmiyordu.

O yüzden devam etmeye, kimsenin hayalini yıkmamaya, kurulan planları-hiç gerçekleşmeyecekleri bile- desteklemeye, sevgi sözcüklerine karşılık vermeye, masadaki elleri tutmaya, uzatılan dudakları öpmeye ve bütün bunlara, sonu üçüncü kişiler için devasa hayal kırıklıkları getirecek olsa dahi devam etmeye karar verdi.

Öksürmeye başlayınca içeri girmesi gerektiğini anladı, bir kış günü için hava oldukça güzeldi, ancak mevsim hala kıştı. Bir kaç güneşli gün bu gerçeği değiştiremezdi.

8 Ocak 2011 Cumartesi

Babamın Biletleri

http://img253.imageshack.us/img253/1479/piyango3.png

Saman kağıdının kokusunu, mavi grafik çizgilerini hatırlıyorum. Bazen kendisi bakar, bazen de "Bak bakalım bize bir şey çıkmış mı" diyerek bana kontrol ettirirdi. Her seferinde büyük heyecanla bakardım, belki o da aynı heyecanı hissederdi ben bileti kontrol ederken.

Babam, denk geldikçe milli piyango bileti alır. Eskiden sektirmeksizin ayın bütün çekilişlerinde alırken, şimdi bu tutkusu biraz daha azalmış durumda. Denk geldikçe alıyor. Zamanla o da umudunu yitirdi herhalde. Bana kontrol ettireceği zaman artık genellikle internetten kontrol ettiriyor, yine de ben o, piyango bayiinden alınan o garip kokulu listelerden, her rakama teker teker bakarak heyecanla zenginliği aradığımız günleri özlüyorum.

Hepimiz babalarımızdan izler taşıyoruz ve özellikle biz erkek çocuklar, bir gün babalarımız(gibi) olacağız. Bu kaçınılmaz. Sevdiğimiz, sevmediğimiz bütün huylarını, alışkanlıklarını her geçen gün kendimizde görmemiz bunun işareti değil mi?

Bir randevuya, ya da olmam gereken yere aşırı dakiklikten(ya da gereksiz bir telaştan) hep erken gitmem; akrabalarımın yanında, arkadaşlarımın yanında konuşkan olmam; bir şeye karar verdikten sonra vazgeçirilemeyen sabit fikrim; iş çıkışı televizyon karşısında uyuklamam hep babamın oğlu olduğumdan...

Bunlara yeni eklenen ise Milli Piyango alışkanlığı. Şimdilik, yılbaşı çekilişlerini kaçırmıyorum, ama eminim bir zaman gelecek ki hiç sektirmeden her ayın 9,19 ve 29'unda bilet alacağım. O bileti aldıktan sonra, amorti bile çıkmadığını anlayacağım ana dek, kazanacağımdan emin olduğum büyük ikramiyeyle ne yapacağım konusunda planlar kuracağım. Onun eskiden büyük dikkatle göz gezdirdiği saman kağıttan liste yerine, ben biletimin numaralarını internete gireceğim ve bu sefer de bir şey kazanamadığımı öğrenince, planlarımı bir dahaki sefere erteleyeceğim.

Ne diyebilirim ki, hayatta bazı kaçınılmaz şeyler vardır, zira hepimiz babalarımızın çocuklarıyız..