28 Kasım 2010 Pazar

Gri odam



Eve gitmek istedim. Özel bir sebebim yoktu, beni bekleyen biri ya da bir şey de... Bahanelerim vardı, diğerlerine de mantıklı gelmiş olacak ki, üstelemediler. Belki de beni artık tanıyorlar, ısrarın en büyük düşmanım olduğunu biliyorlardı.

Eski arabamda bazen arabanın çalıştığı an büyük korku ve irkilme kaynağı olurdu. Elle ayarlanan ses düğmesi bazen çok yüksek seslerde bırakılmış, müzik de bazen korkutucu olabilirdi. İşte o zamanlar araba çalıştığı an bazen koltuğumda zıplayacak kadar irkilirdim. Yenisinde ise alıştıra alıştıra sesi yükselten düşünceli araba teybi sayesinde sesten irkilmiyorum, ama bu duum, başka şeylerden irkilmeyeceğim anlamına gelmiyor tabi. Bazen o an düşündüğüm şeyle ya da içinde bulunduğum durumla ilgili şarkılar denk geliyor, onlar hayrete düşürüyor beni.

O gece de, eve dönerken, kontağı çevirdiğim an Damien Rice, "so I'm all alone again, crawling back home again" derken yine irkildim ben. Yaklaşık 4 yıldır defalarca dinlediğim albümde, defalarca dinlediğim bu şarkının sözlerine dikkat etmemiştim demek, ya da o gece hariç, defalarca çaldığı hiç bir an bu kadar uygun değildi genel konsepte, bu kadar soundtrack-vari eşleştirilmemişti.

Sonra yol boyunca o şarkıyı defalarca dinledim. Sonra yol bitti. Sonra ben günlerimi geçirdiğim Gri Odamın zeminine oturdum, Gri yemeğimle oynadım. Sonra uyanık kaldığım her gece gibi, Gri bir ruh haliyle Gri melodiler yazdım. Sonra üzümümü sıktım, şarabımı içtim. Ve uyudum.

21 Kasım 2010 Pazar

If you see her, say hello



Haddim olmadan Bob Dylan coverladım.

19 Kasım 2010 Cuma

Çünkü 5 yıl sonra her şey değişecek.


4 yıl sonra da aynı şeyleri yapacak olan October Swimmer'ın 5 yıl sonra hayatında önemli değişiklikler olacak. 2015'te belki bir daha geri dönmemek üzere bu şehri terkedeceğim. En önemlisi bu. Diğerleri de bunun etrafında şekillenecek şeyler olacak muhtemelen.

2014'ün sonlarında ihtisasımı tamamlayacağımdan, 2015'in ilk günleri muhtemelen "tayin günleri" olacak benim için. Geçen yıl 3 aylığına yaptığım mecburi hizmet, bu kez kaçış kabul etmeden 2 yıla yakın bir süreliğine hayatımda olacak.

Coğrafya değiştireceğim. Çoktan bilmem gereken dilleri öğreneceğim. En batıdan, tekrar doğuya, doğduğum yere döneceğim. Her mecburi hizmet kurasında Diyarbakır olmayabiliyor, evet, ama ben inanıyorum, 5 yıl sonraki kurada ya merkez, ya da ilçelerinin biriyle Diyarbakır olacak. Ben O kurayla doğduğum, 17 yıl geçirdiğim. O zaman itibariyle 12 sene uzak kaldığım şehrime geri döneceğim. Belki başta bir ilçesine, belki de geçen yıl 3 ay çalıştığım Ergani'deki devlet hastanesine çıkacak tayinim. Öyle olsa bile ben merkezde yaşayacağım ve gerekirse her gün 100 kilometre yol gidip geleceğim.

İzmir, belki sadece ziyaret veya tatil objesi olacak benim için. 12 yıl yaşadığım ve 2002'de gelmeyi seçerek hayatımdaki en iyi tercihi yaptığım bu şehirle yeterince mutlu bir hayat geçirdikten sonra anlaşarak ayrılacağız. Aramızda kötü hisler olmayacak.

Şehrin yeni gelişen, yeni yapıların daha çok yoğunlaştığı kısmında yaşayacağım. Zorunlu kalmadığım sürece özelde çalışmayacağım için saat 5'leri hastane bitecek, bana özel ve ben aksini istemediğim sürece bana özel kalacak October Swimmer saatleri başlayacak.

Belki şimdiki gibi hayatıma, aileme dışarıdan bakan adam olmaya son verecek bu değişim. Belki ailemle daha çok vakit geçireceğim, belki yeğenim her seferinde biraz daha büyümüş olarak karşıma çıkmayacak, büyüdüğünü göreceğim.

Diyarbakır belki haftasonu sabahları, Hasan Paşa Hanında kahvaltı, İş çıkışları Dağkapı'daki ciğerciler, güzel havalarda Erdebil Köşkünde günbatımı, kötü havalarda ise ARSEV'den dicle havzasına bakış, yapacak hiç bir şey yoksa sanat sokağında nargile, hiç olmadı her biri anılarla kaplanmış sokaklarda bir yürüyüş olacak.

İhtisasım bitince İzmir'de kalma şansım az zaten, ama yanlış anlama sevgili okur, bu kesinlikle bir amor fati durumu değil, aksine severek ve isteyerek yapılan bir tercih olacak. Buraya 8 yıl önce isteyerek ve hatta can atarak geldiysem, 5 yıl sonra da geldiğim yere yine isteyerek döneceğim.

Yanlış anlamanı istemem, bugünden 5 yıl sonrasındaki bu değişimi, bekleyerek geçirmiyorum günlerimi. Bu 5 yıl, 5 yıl sonrasını bekleyerek geçmeyecek. Her günün tadını çıkararak geçecek, Günlerimi, İzmir'i 8 yıl boyunca her gün daha çok severek geçirdiysem, bu 5 yıl da günlerimi, belki daha çok severek geçireceğim. Sonra da her şey gibi bu iyi yaşanmış dönem bitecek ve bir yenisi başlayacak.

16 Kasım 2010 Salı

Doğum Günü Blogu


"Doğum günlerine pek önem vermem ama" diye bir girişi yapıp ne kadar da küçük kaygılardan uzak, büyük bir insan olduğumu göstermek isterdim, ama öyle değilim. Doğum günlerine önem veririm. Buna rağmen çok parlak doğum günleri geçirdiğimi söyleyemem. 2007, 2009 ve bu yılki doğum günümü, yani bugünü hastanede nöbet tutarak geçirmemin yanı sıra çok daha hüzünlü doğum günleri geçirdiğim oldu.

2002'de henüz iki aydır İzmir'de yaşayan ve bu büyük ortam ve çevre değişimine adaptasyon sancılarıyla kıvranan genç October, o seneki doğum gününde kendi kendine, o zamanlar keşfetmek için bunu çok yapardı, amaçsızca Alsancak sokaklarında dolaşmış, kasvetli havaya doğum gününde yalnız olmanın verdiği hüzünü de eklemişti:) Elbette kendisine aldığı hediyeyi de unutmamak lazım.

Abarttığım kadar dramatik olmasa da, özellikle son yıllarda yaşadığım doğum günüme denk gelen nöbetler gibi aksilikler oldu. Bunun yanında her yıl, tam o gün olmasa da, ufak bir kutlama organize eden ve en önemlisi bir araya gelip, hep beraber vakit geçirdiğim arkadaşlarım hep yanımda oldular. Bunu ne unutabilirim ne de inkar edebilirim. Bugün nöbet tutmam ne kadar şanssızlık olsa da, hep yanımda olan, ve muhtemelen olacak, arkadaşlarım da bir o kadar şans benim için. Yeri gelmişken onlara da bir selam gönderelim buradan.

27 yaşıma giriyorum bugün. O kadar büyümüyorum artık. En azından gözümde büyümüyorum. Çocukken 8 yaşındayken, 12 olacağımı bile düşününce o zaman çok büyüyeceğimi ve her şeyin daha farklı olacağını, dünyanın farklı bir algı seviyesinden bana görüneceğini düşünürdüm. Belki o zamanlar o düşündüklerim gerçekten oluyordu. O yaşlarda her yıl farklı gözle bakıyordum dünyaya ve sevgili okur, emin ol o yıllar şimdikilerden daha yavaş ilerliyordu.

Şimdi yıllar korkutucu bir hızla geçiyor, 2002'de üzerinde siyah kıyafetleriyle, kasım ayının soğuk lodosuyla ağzı burnu dağılan, bir kaç ay önce ayrılmak için, uzaklaşmak için gün saydığı evini, şehrini ve çevresini daha iki ay geçmesine rağmen özleyen ve hüzün kültürünü daha o zamandan benimseyen adamdan; 8 yıl sonra okulu bitmiş, o zaman ısınamadığı bu şehri, okul sonrası ihtisası da burada yapmayı seçecek kadar seven, artık kahverengi veya gri giyen ve 8 yıl öncesinin aksine onu yalnız bırakmayacak arkadaşlara sahip adama geçiş bir çırpıda olmuş.

Eminim, eğer yazmaya devam edersem, 8 yıl sonra da, nasıl bugün 8 yıl öncesinin anıları son derece canlı bir şekilde gözlerimin önünde geliyorsa, bugünü o kadar canlı bir şekilde hatırlayacağım. Farklı olarak bu kez 8 yıl önceki adamla bugünkü arasında her anlamdaki fark, muhtemelen 8 yıl sonrakinde olmayacak, çünkü o, her yılın bizi değiştirdiği ve farklı algı seviyelerine çıkardığı yıllar geride kaldı.

Bir iki söz de kirve için yazalım. 2002'de Genç October, İzmir'in bütün sokaklarını yürüyerek öğrenirken, o da aynı sokaklarda dolaşıyordu. Bir kez Konak meydanı(Ne işimiz vardı kirve bizim o kadar Konak'ta, Kemeraltı'nda, Çankaya'da:)) hariç yollarımız hiç kesişmedi. Eğer aynı sokaklarda aynı anda daha çok bulunsaydık belki 5 yıl sonra samimi olana kadarki hayatımız daha değişik olacaktı. 3 yıldır doğumgünlerimde saat 12'yi geçtiği an sektirmeden beni arayan, ritüeli değil düşüncesi önemli olan bu adamın 3 yıldır değil, dediğim gibi daha öncesinden arkadaşım, kirvem olmasını isterdim. Olsun o zamanı, geçen yıllara değil, bundan sonra geçecek yıllara sayarız kirve, teşekkürler...

8 Kasım 2010 Pazartesi

4 sene sonra kendimi

http://www.windows2universe.org/earth/climate/images/carboncycle_sm.jpg

Aynı yatakta, aynı televizyon ekranına bakarken; Aynı şehirde, aynı dertlerle uğraşırken; Aynı blog'da aynı temayı kullanırken; Aynı boyda, aynı kilo'da gezinirken; Aynı kıyafetlerde, aynı mağazaları gezinirken; Aynı listelerde, aynı şarkıları dinlerken; Aynı sokaklarda, aynı arabayı kullanırken; Aynı mekanda, aynı arkadaşlarımla içerken; Aynı klinikte, aynı hastalara bakarken; Aynı tembellikte, aynı çabalardan kaçınırken; Aynı satırlarda, aynı şeylerden sızlanırken; Aynı tende, aynı parfümü kullanırken; Aynı saatte, aynı uykusuzluğu hissederken; Aynı ülkede, aynı aidiyet sorununu yaşarken; Aynı kitapçıdan, aynı yazarları ararken; Aynı lisanda, aynı kelimeleri kullanırken ve Aynı takıntıda, aynı ulaşılmazı ararken görüyorum.

Alışkanlıkları çok sevdiğimi söylemiş miydim?

6 Kasım 2010 Cumartesi

Ben û Sen

http://www.nataliedee.com/051904/disappointment.jpg

Sen #1:
İlk andan beri ikimizin birbirimize uygun olmadığımızı biliyordun. Daha önce denediğimizde de aramızda bir kıvılcım olmadı. Bu sefer ki kıvılcımın ise bir şeyleri tutuşturma ihtimali yoktu. İkimiz de merak ettik, sonucunu beraber öğrendik

Ben: Aramızdaki uzun süren sessizliklerin sebebi benim söyleyecek bir şey bulamıyor olmamdı. Konuşmakla, anlatmakla bir problemim olmamasına rağmen senin yanında bellli bir süreden sonra tıkanıyordum. İşin kötü yanı başka zaman/başka biriyle olsa bir şekilde, zorlayarak da olsa, düzgün bir sohbet yaratabilecek ben, bu sessizlikten rahatsız olmuyor, senin rahatsızlığının aksine garip bir huzur dahi duyuyordum.
...

Sen #2: Kaç yaşındasın, 16? Değilsin. Neden öyle davranıyorsun ki? İki insanın uzak mesafeden ilişki sürdüremeyeceğini biliyorsun. Senin ve Benim ise böyle bir ilişkiyi yürütebileceğimiz ihtimalinin olmadığını da biliyorsun. Senin jargonunla, bizde "Relationship material" yok. Bunların hepsinin farkındasın, buna rağmen neden beni sürekli hayalkırıklıklarına ve ilişkiler konusundaki kızgınlıklarında hedef olarak gösteriyorsun? Benim çizdiğim çizgilere sitem ederken, neden kendi çizgilerini benim üzerime çiziyorsun?

Ben: sanırım agresif yaklaşımın gözümü korkutuyor. Olabildiğince gerçekçi olmaya çalışıyorum, buna karşılık olarak hiç vermediğim sözleri tutmuyormuşum pozisyonuna sokulduğuma inanıyorum. Benle ilgili, isim vermeden, üstü kapalı sergilediğin düşüncelerini görüyorum ve bu kadar tepkiyi haketmediğime inanmıyorum. Net sınırlarım var evet, çünkü sanırım sadece-sana-o-kadar-da-ilgi-duymuyorum.
...

Sen #3: Şu an biriyle berabersin, uzaktan gördüğüm kadarıyla hayatından memnunsun. Bunu kesinlikle bana borçlusun ve bunu sen de biliyorsun. Eğer başkasının sana yaptığı ve senin de buna hayır diyemediğin, sürekli aç-kapa düğmesine basılan saç kurutma makinesi muamelesini ben de yapsaydım, hayatına başka birinin girme ihtimali olmayacaktı. Özetle başka kromozom dizilişlerine sahip olduğumuz(kedi mesela), başka bir dünyada olsaydık belki çok mutlu olacaktık, ama bu dünyada sen mutlu olacaksan, belki de sadece senin hayatından tamamen çıkıp gittiğim için olacaksın.

Ben: Benim için her anlamda bir istisnaydın, hikayemiz çok farklı bitebilirdi. Hatta şu an devam ediyor da olabilirdi. Seni sevemedim. Birini sevebileceğim konusunda çok umutlu olmadığım için, bu bir sorun teşkil etmezdi. Senle mutlu olmazdım. Biriyle mutlu olabileceğimi de bilmediğim için bu da sorun teşkil etmeyecekti, ama seni mutsuz edeceğimi adım gibi biliyordum. Böyle bir durumda önümde iki seçenek vardı, ya buna rağmen devam edecektim(k). Bunu seçsem belki iki yakın arkadaş gibi hayatımızın sonuna dek beraber dahi olabilirdik, bilemezdim. Ya da ben yürüyüp gidecektim. Sen de kendi yolunu bulacaktın. Umarım bulursun/bulmuşsundur.
...

Sen #4: Yıllar sene önce ağzının içine bakan kişinin büyüdüğünü ve o kişinin o kadar da umrunda olmadığını görmek seni hayal kırıklığına uğrattı. Yıllar önce çok güçlüydün ve o gücünü başkaları üzerinde test etmekte sakınca görmedin. Gel gör ki geçen bir dekat sana mutlu olmadığın bir adamla sürekli ayrı ve barışık epizodlar halinde bir ilişki müsveddesi sununca, kendini ufacık bir evrende, sana bahşedilen ufacık bir çevreyle; kaybettiğin iraden ve karar verme yetinle başbaşa buldun. Hayat sanırım sana hiç adil davranmadı, yine de içten içe sen de, içinde bulunduğun durumdan hatırı sayılır oranda, kendinin de sorumlu olduğunu biliyorsun.

Ben: Cayacaktın, caydın. Bu sefer de cayacağını biliyordum, beni yine haklı çıkardın. İşte şimdi farklı olan, bu seferki benim hiç ama hiç umrumda olmadı. Seninle yıllar sonra görüşmek beni heyecanlandırmadı. Tren garından beni almaya gelmeni beklerken yüzünün nasıl olduğunu düşünmedim. Senin uzaktan gelişini görmek kalbimi hızlandırmadı. Beni ilk gördüğündeki yüzünde oluşan kızarıklık sonrası ağzının kenarlarının aldığı şekle eşlik eden gözlerindeki yaşarma bana bir anlam ifade etmedi. Arada sebepsizce ağlaman kendimi rahatsız hissettirdi, teselli için öpüşlerimde tek hissettiğim göz yaşlarının bıraktığı tuzdu. Bu derece anlamsızlaşman bile anlam ifade etmedi.
...

Sen #5: Bu yazıyı da diğerleri gibi okuduğunu biliyorum. Hatta bu bloga kaç defa girdiğini bile biliyorum. Evet, okuyorsun. Kendinden bir şeyler bulduğun için okuyorsun. Okumak, orada kendini görmek, sana kendini iyi hissettirdiği için okuyorsun. Kendini daha değerli hissediyorsun okudukça. Muhtemelen anlamsız geliyor seni refere ettiğim yazılar. İçselleştiremiyorsun... O yüzden de içinde kendinin de geçtiği, dokunup etkilediğin bu hikayeleri okurken, o hikayelerin bir objesi olsan da ancak dışarıdan görebiliyorsun yaşananları. Belki kendini de görmüyorsun orada, obsesif bir adamın yarattığı bir karakteri görüyorsun. İlginç geliyor bu öykünme sana ve okuyorsun. Ben de ne yaptığını biliyorum.

Ben: Seninle ilgili patolojik meselelerimin olduğunu biliyorum. 17 yaşında benliğini keşfeden bir adamın, bütün anlam arayışlarını yönlendirip yarattığı, sonra da bütün başarısızlıklarına bahane olarak sunduğu biri olduğunu da biliyorum. Aslında senin bir suçun olmadığını biliyorum. Sadece benim, zamanında sana karşı hissettiğim ya da hissettiğimi sandığım hislere karşılık veremedin. Belki o yaşta bu, kötü kalpli esmer kızı yaratmak için yeterince iyi bir sebepti. Seninle asla bir şansımız olmayacağını biliyorum. Aslında seninle bir şansımız olsa belki daha kötü olacaktı. Belki ben hep yaptığım gibi bunu da başaramayacaktım, ama bu sefer bahane olarak seni de göstermeyecektim. İşte belki o zaman temellerimden sarsılacaktım. Belki, belki, belki... Konu en son 7 sene önce gördüğün ve fotoğraflar olmasa yüzünü unutacağın biri olunca çok fazla belki oluyor ister istemez. Dediğim gibi sen, daha doğrusu senin de katkıda bulunduğun karakter benim bir parçam artık ve devam etmek için en mantıklı yol, onu bazen bahane olarak, bazen sempati toplamak için bazen de sebep olarak kullanarak oluşturduğum çarpık düzenime devam etmek.

Başkasının gözleri

http://images.sodahead.com/polls/000255453/polls_alone_in_a_crowd_4051_610669_poll_xlarge.jpeg

"...ama ben km'lerce uzağa gidip baktım. son derece yalnız birini gördüm ve öyle kalmak isteyen biri olduğu için çok üzgün olduğumu fısıldadım, güzel saçlarını öpüp masaya geri döndüm."

alıntıydı, alındı, gitti.