1 Şubat 2012 Çarşamba

The Professor



"And I walk away cause I can, too many options may kill a man."

Yürüyüp gidebildiğim için gidiyorum. Bazen istemesem dahi, bunu bilmek, gitme ihtiyacı doğuruyor.  Hep diğer seçenekleri düşünmek diğerlerinden çok kendime düşmanlık aslında. Gerçi hayat çok fazla bilinmeyenlerle dolu, o yüzden "ben neden böyleyim?" sorusunu aşalı çok oldu. Diğerlerine de suçu atmıyorum, bir ara onu da yaptım. Gitmeye devam ediyorsam, kalmak için sebebim yoktur diye düşünüyordum, lakin bunun da geçerliliğine güvenmiyorum artık. İkisinin arasında bir yerdeyim. Dediğim gibi bilinmeyenler çok.

İlginç kısım burada başlıyor. Bu çok fazla seçenek aşkıyla motive olan gitmelerim, her zaman yeni gidişlerle sonlanıyor. Birbirinin içine giren çemberler gibi... Her hikaye aynı bitiyor, ancak hikayenin tek önemli kısmı sonu mu? Acaba denklemdeki değişkenler mi değişmiyor, yoksa denklemin sabiti, ben mi çok sabitim? Bu da ayrı bir bilinmeyen bak.

O yüzden her defasında ben, diğer seçeneklerin sevdasıyla yürüyüp gidiyorum. Seçenek kelimesi seni yanıltmasın sevgili okur, çoktan seçmeli bir sınavın seçenekleri arasında seçim yapmıyorum. Sadece yürüyüp gitmek beni bir sonraki durağa götürmeye yetiyor zaten...

Aslında bazen değil, çoğu zaman gittiğim yolun alışılmışın dışında olduğunu bile bile gidiyorum. Yine çoğu zaman kestirme sevdasından yolumu zorlaştırıyorum, ama bu benim seçimim ve bir şekilde, her seferinde kendimi düzlüğe atmak için yürüyüp gidiyorum. Son bilinmeyen de burada ortaya çıkıyor. Acaba asıl ihtiyacım olan düzlük mü, yoksa bir adam engebeye da ihtiyaç duymalı mı?

Hem yanlış nedir ki?