**Pazar günlerini sevmiyorum, cumartesi gecesinden itibaren bir huzursuzluk çöküyor üstüme. Hayır işim de yoğun ve stresli değil, buna rağmen pazartesi kötü bir olgu ve benim pazarımı da rezil ediyor.
**Bu aralar herhangi bir yolla tanıştığım herkes bir şekilde ya geçmişimle bağlantılı oluyor ya da tanıdığım insanlarla. Önce Diyarbakır küçük yermiş diyordum, sonra sadece Diyarbakır'ın değil dünyanın da küçük olduğunu anladım.
**İyi ki mecburi hizmetim Ağustos'ta bitiyor, aksi takdirde artık her gün içtiğim nargileler yüzünden tahmini ölüm zamanımı bir on yıl kadar öne çekmiş olacaktım.
**İzmir'i özledim. Hem şehri, hem de içindekileri. Geçen gece beraber içerlerken birbirlerinden habersiz, Yiğit ve Nefize, aşağı yukarı aynı mesajları atmışlar bana. Pek bir duygulandım. Gel de orada olmak isteme!
**Blog olayını gayet sevmişim. İstediğim sıklıkta yazamasam da, bugün eski yazdıklarıma bakınca hayatımın iki yılına yakın bir kısmını buraya kaydetmişim. İleride bir gün dönüp bakmak ve muhtemelen şaşırmak ve kafama taktığım şeyleri küçümsemek için mükemmel bir fırsat. Ayrıca muhtemelen geçmişte ne kadar şikayet eden bir insan olduğumu görüp şaşırırım, ya da şaşırmam, çünkü bu huyum o zaman da devam ediyor olur.
**Kafama taktığım şeyleri küçmsemek diyorum. Geçen gün lisedeki kaset kolleksiyonumu buldum evde, kasetler tarihe gömülmüş olsa da ablam saklamış onları. İşime geldi açıkçası, çünkü burada kullandığım arabam sadece kaset çalıyor ve radyo da Diyarbakır'ı 20 km geçtikten sonra çekmiyor. Anlayacağınız işe gidiş gelişimde aldığım 100 km sessizliğe bürünüyordu her gün. İşte o kasetleri dinleyince birden liseye dönüyorum. O zamanki endişelerimi, sevinçlerimi düşünüyorum. O zamanki müzik zevkimi sizinle paylaşmayacağım, ama her şarkının, sözlerinin bana çağrıştırdıklarını düşünüyorum. Tek derdimin ÖSS ve platonik aşkımın olduğu dönemlerimden bahsediyorum. Oysa şimdi nasıl da küçük geliyor tüm endişelendiklerim. O zaman kendime sorun yaptıklarım mutlaka hayatıma etkili olmuşlardır, yine de küçümsüyorum ister istemez. O yeşil apartmanı bile küçümsüyorum. O geçmişten bir şarkı sözü de aynısını söylüyor:
"And all the things that seemed once to be
So important to me
Seem so trivial now that I can see"
So important to me
Seem so trivial now that I can see"
**İnsanoğlunun adaptasyon kabiliyeti müthiştir. Bunu kendim de tecrübe ediyorum. İşe başlamak, köye gidip gelmek, muhtarla sağlık ocağının çevre düzenlemesi konusunda konuşmak. Çalıştığım yerde insanların benden eğilip bükülerek izin istemesi, bir ay kadar sonra nakil yazım gelince yaşayacağım bürokrasi trafiğini düşünmek... Blogu takip ediyorsanız, siz de biliyorsunuz ki daha iki ay önce nerede olacağım, hangi uzmanlık dalını seçeceğim bile belli değildi. Kütüphanede ders çalışıyordum. Bu değişime şaşıyorum, daha da şaşırdığım şey ise bu değişimi yadırgamamam. Sanki yıllardan beri hayatım böyleymiş gibi geliyor. Belki döneceğimi bildiğim için böyle akıntıya bıraktım kendimi, belki buraya gelirken geçici olduğunu bilmesem mücadele edecektim alışana kadar, bilinmez...
**Buradaki hayatımda her günüm bir öncekinin aynısı. Aynı şeyleri yapıyorum, aynı yerlerde, aynı yüzlerle oturuyorum. Bu da bir şekilde yaratıcılığı köreltiyor. Belki tembelliğime bahane buluyorum ama mecburi hizmete gelirken her gün bir kaç post yazarım diye düşünüyordum. Haftada bir ancak yazıyorum.