23 Ocak 2011 Pazar

in somebody else's sky

"...İki mahalle uzakta, on altı yaşında bir delikanlıyı, bir geceyansı reklâm afişlerine umutsuzca kurşun sıkarken görmüş, hemen anlamıştı. Bir başkası, elinde benzin tenekeleri, sinema girişinde yakalandığında kendisini tartaklayanlardan gözlerini geri istemişti; evet eski görüntüleri görebilen gözlerini... Malatyalı bir çoban çocuğunun, bir haftada sinemalara alıştırıldığını, sonra evine dönüş yolunu, bütün bildiklerini ve bütün hafızasını kaybettiğini gazeteler yazmıştı, acaba Galip okumuş muydu? Beyaz perdenin üstünde gördükleri sokakları, giysileri, kadınları istedikleri için artık eski hayatlarına geri dönemeyip sersefil olanların hikâyelerini anlatmaya günler yetmezdi. Kendilerini sinemada gördükleri o kişilerin yerine koyanlar ise sayılamayacak kadar çok olduğu için onlara 'hasta' ya da 'suçlu' denmiyordu, hatta yeni efendilerimiz onları işlerine ortak ediyorlardı. Hepimiz kör olmuştuk, hepimiz, hepimiz..."

Başımıza ne geldiyse öykündüğümüzden geldi. Sinemalarda gördüğümüz hikayeleri yaşama isteğimizden... Halbuki bizi başta uyarmalıydılar, filmlerde gördüklerimizi gerçek hayatta bulamayacağımızdan bahsetmeliydiler, belki bu kadar büyük hayalkırıklıkları yaşamayacaktık o zaman.

http://s2.hubimg.com/u/455753_f260.jpg

Bilmeliydik mucizelerin olmayacağını, gelinlerin son dakikada karar değiştirip eski bir otobüsle düğünlerden kaçmayacaklarını, hayatın güzel sürprizler çıkarmayacağını.

Ummak kendine düşmanlıktır, okuyucu. O yüzden hiç bir şeyi umma. Bir dekat boyunca yerinde oturup sinsice kendini hayatın ve tesadüflerin insafına bırakıp, istediklerinin, senin isteklerin doğrultusunda şekillendirilmesini umma.

Evet, hepimiz aynı yıldızları görüyoruz, ama ne yazık ki bazı yıldızlar başkalarının gökyüzüne ait ve hiç bir serzenişin ya da isyanın bu gerçeği değiştirmeyecek.

8 yorum:

Sam Scarlet dedi ki...

Evet ve bunu fark etmek çok acı.

aseptikapatik dedi ki...

"...korkuluksuz bir köprüde yürüyor gibiydi...insan hiçbir şeye tutunmadan nasıl yaşar?..." buna benzer bir cümleydi okuduğum, aklıma geldi yazdıklarını düşününce. peki elinde ne kalıyor? uzatılan dudaklar, açılan eller? filmlerdeki hazır cümleler benim olsaydı, ya da en azından benimkiler zamanında aklıma gelseydi, ya da herhangi bir şey olsaydı.. oluyor mu? olmuyor. kapandıkça kapanıyor kapı. açmamaya karar verdikçe yerine kombine biletler alınıyor en ön koltuklardan. evet hep umduklarım yüzünden oldu, hızlı adımlarla arkamda bıraktığım eve düşürmemeye gururlu omuzlarla geri döndüm. ama en azından artık, ilizyonlarla değil de 'sadece yürüyorum işte' diye geçiyorum caddelerden. şimdi sen de bunu yazdın, umma okuyucu dedin de iyimi oldu? peki evet, o zaman nasıl başarıyorsun? (ha ben de başarıyorum da, eti form tadında)bunu doğum günüme ve bir yıla daha anlam yüklemek için değil, ummadan yaşanır mı yea demek için hiç değil, hala film izleyesin geliyor mu onu merak ettiğim için soruyorum :)
p.s. her dudağı öpme frengi olursun diye espri yapmak istiyorum doktor olduğun için cesaret edemiyorum (çünkü frengiyi şiirden biliyorum)
p.p.s. cevabı alınca intihar edebilirim :p

drsophila dedi ki...

http://gokten3elmaduser.blogspot.com/2010/10/hayat-filmlerdeki-gibi-yasanmyor.html

benim hala umudum varmış o zmn.lar.
seninki baya bi umutsuz,acı olmuş ama bir o kadar da gerçek,malesef.
dediğin gibi bilmeliyiz mucizelerin olmayacaını,ummamak gerektiğini.aslında bi yanımız biliyordur belkide ama sanırım içimizde bi yerlerde hala daha ümitvari bi kırıntı var.ama sonunda bu kırıntı yüzünden acı çekiyoruz da,umduğumuz gerçek olmadığında.

October Swimmer dedi ki...

@tidalmind: devam etmek için illa bir şeye tutunmak gerekmiyor. Günlük yaşıyorum ben. Her gün başka bir hayat. Gece gözlerimi kapatınca o hayat bitiyor, ertesi gün bir başkası başlıyor. Hayalkırıklığının önüne geçmek için en pratik yol bu.

Film izliyorum tabii ki, filmler, kitaplar, diziler hepsi normal hayatın rutininden kaçış. Neden fazlaca ciddiye alalım ki?

P.S esprine cevap dahi vermiyorum:)

@drsophila: kendimizi "umma" diye telkin etsek de, ummaya devam edeceğiz yapacak bir şey yok!

.g. dedi ki...

"Ummak kendine düşmanlıktır, okuyucu." cümlesini hiç sevmedim yazar! hem de hiç sevmedim..

pisces dedi ki...

filmler ki her zaman ütopik hayalleri yansıtmazlar hani, bazı insanların öykünmeyle başlayan yolculukları,gerçek hayatları, gerçekleşebilen ya da gerçekleşmiş hayalleri olabilir...ufuk açabilir bazı zamanda umutsuz kalmış, öğretilmemiş insana...o kadar da suçlamamak lazım yaşanmışlıklar ya da yaşanamamışlarla.. herkesin hayatı kendine.. özgünlükler hop die ortaya çıkmıyor ki öykünmeler suçlu olsun.kendi hayatını kendin yazarken elbette öyküneceksin, öğreneceksin, taklit edeceksin ve özgün olacaksın ve belki öykünüleceksin bir gün.. umut edeceksin ama öyle bir seviyede ki,gerçekleştiinde yine de şaşıracak ve çok sevineceksin. umut etmeyecksin ama öyle bir seviyede ki kararmayacaksın amaçsızmışçasına hayatta... tek umut yok,tek odak da yok. neyse :D yine de güzel,düşündürüyo bi müddet düşüncelerin...

Adsız dedi ki...

bu yüzden bir takım filmler sadece vakit geçirmek için çerezlikken, kimileri bazı filmler için 'bir film izledim hayatım değişti' şeklinde düşünüyorlar. ya da bu yüzden bazı filmler kült oluyorlar. bazen gerçekçi, bazense tamamen hayal ürünü oldukları için. ironik bir durum aslında.
bunu okurken arkaplanda genesis - in the air tonight çalıyormuş. arkaplan müziği olmuş. güzel olmuş. sen de çal.

serenade dedi ki...

the graduate'i bilmen...