Gülmeye başladı, "Sen neden gülüyorsun ki?" dedi.
"Bilmem, sen güldüğün için"
...
Nefes aldıkça küçük burnunun kanatları muntazam bir şekilde hareket ediyordu. Güneş yüzüne vuruyor, yüzündeki normalde farkedilmeyen tüyleri güneşte parlıyordu. Taktığı gözlük gözleriyle beraber yüzünün büyük kısmını kapladığı için, okuduğu kitaba nasıl tepki verdiğini göremiyordum. Çok yavaş ilerliyordu, buna rağmen bütün dikkatini kitaba vermişti. Ben de bir süreliğine Eflatun'la Davut'un hikayesine geri döndüm. Neden sonra yan dönüp onu izlemeye devam ettim. İfadesiz, okumaya devam ediyordu. Bir anlığına o kitabın içinde olmak istedim, olamazdım. Gözlerini göremiyordum. Gözlerini görebilsem belki her şey daha farklı olacaktı.
Plaj sessizdi. Sadece bir kaç şezlong doluydu. Benim algıma göre ise sadece ikimiz vardık. Sonunda istediğimiz olmuş, şehirden kaçmıştık. Bütün gerçekliğimizden uzaklaşmış, o boş plajda yalnızdık. Belki, asıl hata gerçekliği terketmekti, belki bu kadar yalnız kalmamak lazımdı. Belki tamamen hazırlıksızdım, aslında tamamen hazırlıksızdım. Terliklerim bile çantamdaydı. belki arabadan inerken hemen onları giyivermeliydim, belki plaj boyunca ayakkabılarım elimde, pantalonumun paçalarını kıvırarak yürümek iyi bir fikir değildi. Belki her zaman yaptığım gibi planlar yapmalıydım, haritaya bakmalı, oteli önceden internetten bulmalıydım. Belki kendim olmalıydım. Belki bütün belkilere uysam bile sonuç değişmeyecekti.
"What's the point of this song? Or even singing?
You've already gone, why am I clinging?"
Hala kitabın içindeydi, kocaman gözlüklerinin altındaki tek yaşam belirtisi burun kanatlarının o ritmik hareketiydi. Gözlerini göremiyordum, gözlerini görebilsem belki her şey daha farklı olacaktı.