26 Eylül 2007 Çarşamba

Sakıncalı düşünceler


"Cerrahi süper lan. Bi kere ben idiyopatik olan hiç bir şeye inanmıyorum. Psikyatri bilimine de inanmıyorum" dedi nisbeten kısa saçlı olanı. Saçı daha uzun olan "Olur mu lan vakayı görsen..." diye tartışmayı devam ettirmeye çalışıyordu. Ders arasıydı,hiç tanımadığım ve benden iki dönem küçük insanlarla internlik öncesi kalan son stajımı alıyordum ve yukarıdaki muhabbetin geçtiği an itibariyle bu üç haftanın hiç de çabuk ve kolay geçmeyeceğine çoktan karar vermiştim.

http://guzel-resimler.org/data/media/140/Ege_niversitesi_tp_fakultesi_resimleri.jpg

Arkada bir yerde oturuyordum. Yan sıradaki bu iki genç,ki birbirleriyle samimiydiler sanırım,bu muhabbeti yapıyorlardı. Nisbeten kısa saçlı olan,ne saçlardı onlar iyice düzleştirilmiş,kafatasına özenle yapıştırılmış, muhtemelen cerrah olmayı istiyordu,uzun ve arkadan toplanmış saçlı arkadaşının ise aklında dahili bir branş vardı. Bu şekilde programlanmış iki kafadarın biri,dahiliyecilerin ne kadar korkak ve hiç birşey bilmeyip herşeyi idiyopatik(sebebi bilinmeyen) olarak tanımladıklarından dem vuruken,diğeri de cerrahların mankafa ve brutal olduklarından bahsediyordu.

Neden bilmiyorum ama zaten sabahtan beri(hatta sabahın köründen beri) bozuk olan ashabımı daha çok bozdu bu durum. Özetle 3 aydır saat 13 civarı başlayan gün saat 6'da başlamıştı,hava soğuktu,hiç tanımadığım ve çok gürültü çıkaran bir grubun içinde kimseyi tanımdan diğer iki öğrenciyi bulup bizi verdikleri hocayı bulmam gerekmişti o sabahın köründe,hepsini halledince o iki öğrenciden birinin dünyanın en sinir bozucu ve ukela insanlarından biri olduğunu farketmiştim(üstelik hiç birşey bilmiyordu). Belki de bahane arıyordum sinirimin bozulmasına,diğer arkadaşlarım internliklerinin üçüncü rotasyonunu yaparken bana trajikomik bir sebepten staj tekrarı yaptırılmış ve hiç tanımadığım,sinir bozucu bir grupla bu stajı tekrar almak zorunda bırakılmıştım. İki senedir yapmaktan sıkıldığım şeyleri üç hafta daha (üstelik bu insanlarla üç hafta daha) yapacaktım.

Sabredemeyecektim,hoca da bir türlü gelmemişti,ilk defa bir ders arasının bu kadar uzamasına kızmıştım. Dayanamadım sınıftan çıktım,çıkarken de bilerek o ikisinin olduğu sıranın önünden geçtim. Tabii ki uzanmış ayaklarına bakıp sinir bozucu bir şekilde “müsade eder misin?” dedim. Müsade ettiğinde de ayağının önüne koyduğu su şişesini devirmekten hastalıklı bir keyif aldım.

Uzun bir süre sınıfa dönmedim,dışarıda yeterince kalırsam belki döndüğümde üç hafta geçmiştir gibi çocukça bir düşünce vardı aklımda. Uzaktan hocanın gelişini gördüğümde sınıfa döndüm. Sadece 10 dakika geçmişti,üç hafta değil... Hoca ders anlatmaya başladığında hala neden bu kadar sinirlendiğimi anlamaya çalışıyordum. Sorun onların böyle olması mıydı? Yoksa çok değil iki sene önce benim de böyle olma ihtimalim miydi? Belki de ben de cerrah olmak istediğim için sinirlenmiştim. Cerrah olmak isteyip,bugünlerde zorluğunda dolayı kendi fikrimi değiştirme denemelerime içerlemiştim sanki... 6 sene önce fakülteye girdiğimden beri cerrahiyi isteyen ben,vazgeçirmeye çalışırken kendimi,bu çocuk belki şevkini kaybetmeyecek,sırf zorluğundan çekinip korkaklık yapmayacak diye kızmıştım ona belki de. Karar veremedim,sonucu da değiştirmeyecekti. Kendi grubu dışında staj yapan her tıp öğrencisi gibi sınıfın en arkasında oturuyor,derse katılmıyor,çıkacağım saati bekliyordum....

Hiç yorum yok: