Bu yazı uzun süredir yazılacaklar listemde duruyordu. İki buçuk aydır erteliyorum. Neden bilmiyorum, ama bir türlü kelimelerimi toparlayamıyordum. Dikkat ettiyseniz hala toparlayamadığımdan mütevellit yazıya giriş için top çeviriyorum...
The Office, 2001'de İngiltere'de çekilmiş 12 bölümlük bir mini seri. Avrupa yapımlarını yeniden yapmak konusunda özel bir ilgiye sahip Los Angeles'lı arkadaşlar 2005 yılında buna da el atmışlar ve şimdiye kadar yaptıkları işler arasında en hayırlısını yapmışlar. Yeniden yapımlar arasında örnek gösterilebilecek bir kaliteye sahip olan bu dizi 5 sezondur Amerika'da çok seviliyor.
Intermission: Şimdi önümde iki seçenek var. Ya diziyi izleyenlere yönelik bir yazı yazıp hemen meramımı anlatıp bir iki resim bırakıp bitireceğim, ya da herkese yönelik başta karakterleri tanıtacağım(Gel de Michael ve Dwight'ı bir kaç cümleyle sınırla!) sonra anlatmak istediğim bölüme geçeceğim bir yazı yazacağım. Sanırım ikinci seçeneği, yani uzun bir yazıyı seçiyorum.
Dizi, New York'a iki saat uzaklıktaki Scranton kasabasında, Dunder Mifflin isimli bir kağıt üreticisi firmanın ofisinde, çalışanların çevresinde geçiyor. The Office'i farklı yapan en önemli unsur, dizinin hareketli kameralarla çekilmesi, karakterlerin kameradan haberdar olması hatta arada kendileriyle ropörtaj yapılması ve tabii ki bunlar olurken karakterlerin nerdeyse hiçbir zaman kameraya oynamaması(arada Dwight'in cin bakışları ve Jim'in "kopmak üzereyim" ifadeleri hariç). Yani ortada kameralar geziyor, reality show gibi, ama hiç bir zaman böyle bir hava verilmiyor. Karakterler kameraları ofisin birer parçası olarak görüp benimsiyorlar.
The Office'in kendisi hakkında karar veremediğim ve bu yazının konusu olan yanı ise, karakterlerin kültürel veya davranışsal şablonlara indirgemesi. Bazen "dizinin olayı bu" diyorum kendime, güzel yapıyorlar diyip seviniyorum, bazen de bu şablonların onların işini çok kolaylaştırdığını, kimse hakkında derine inmeleri gerekmediğini düşünüp kolaya kaçtıkları için kızıyorum Her karakteri bir iki cümleyle tanıtacağımız kısımda tekrar bahsedeceğim bu şablon ve kategorilerden. Önce Hafif siklet karakterlerle başlıyoruz.
Not: Jim ve Pam'i ayırmayacağım
Toby ve Oscar: Bunlar ofisin kültürlü, Michael'a muhalefet yapmayı dahi zaman kaybı gören, işlerini iyi yapıp etliye sütlüye karışmayan iki çalışan. Ofisin gay kotası Oscar tarafından, boşanmış kotası ise Toby tarafından dolduruluyor.
Meredith: Alkolik ve en az kendisi kadar sorunlu çocuklar yetiştiren yalnız anne. Ayrıca, bütün kötü işler başına gelen karakter kontenjanı da kendisine ayrılmış.
Stanley: Ofisin orta yaşı geçince hayatın anlamını çözdüğünü sanan ve diğerleri ne yaparsa yapsın hiç bir şekilde umrunda olmayan ve olmayacak, kendisini bir tek kendisiyle ilgili şeyler ilgilendiren insanı. Öyle ki kendisi için hazırlanan sürpriz doğum günü partisine bile burun kıvırır. Favori kelimesi yeterincedir. Yeterince kültürlüdür, yeterince eğleniyordur...
Kevin: Şişman, yavaş ve duygusal olarak künt görünüp, aklının kirli şakalara nasıl da çalıştığı farkedilmesiyle ve The Scrantonicity isimli müzik grubuyla şaşırtan ters köşeye yatıran karakter.
Kelly: En bariz model budur. En sevdiği film Legally Blonde olup, sürekli paparrazi dergileri okuyan ve E! izleyen, ünlülerin nerede hacet giderdiğinden, ünlü çiftlere takılan Brangelina gibi iğrenç isimlere kadar herşeyi bilen, aslında sadece bu tür şeyleri bilen. Birini bulup hemen bağlanan yüzlerce taviz veren ve hayattaki tek amacı evlenip bir sürü çocuk yapmak olan genç kızdır, Kelly...
Creed: Bu ofisin karanlık yüzüdür, hakkında başka birşey yazılmayacak kadar gizemlidir.
Phyllis: Ofisin ezilen, dalga geçilen şişman forward teyzesiyken, son iki sezondur ezber bozmaya başlayanıdır.
Andy: Burada yapımcıların kafa karışıklığını görüyoruz, önce ikinci bir dwight yaratıp, bu ikisinin bir araya gelince dünyanın patlamasını falan beklediler. Sonra Andy'e kulvar değiştirdiler. Dwightlıktan çıkıp, gereksiz-aslında iyi niyetli ama- konuşunca ve hatta şarkı söylemeye başlayınca rahatsızlık veren insan haline getirdiler. Bir de süveterleri var tabi... Dwight'la savaşı elbette devam ediyor, ama artık amaç ofisin Dwight'i olmak değil.
Sıra ağır toplara geldi
Angela: Bu sarışın buz dağı hanımefendi ise, ofisin iyi hristiyan, ahlak timsali(!) ve panter emeli
kadrosunu doldurmakta. Angela'yı günahım kadar sevmiyorum, zaten yapımcılar da bunu provoke ediyorlar. Hani "herkesin sebepleri vardır, kimse gerçekten kötü değildir" derler. Ben Angela'nın sebebini öğrenemedim. Olayı nedir? Bilemedim. Zaten amaç bize Angela'yı aklamak değil, onu olduğu gibi kabullenip, ondan nefret etmemizi istiyorlar.
Ryan: Karanlıklar prensi. Ryan tam olarak Kelly'nin babası kendisine, neler hedefliyorsun hayatta? sorusunu sorduğunda şu cevabı veren insandır. "Bir X-Box almayı, biraz da seyahat etmeyi belki..." İlla şablon içine sokmak gerekecekse Ryan, hakim yapıldıktan sonra gidip
babasını asan çingenedir.
Michael: Bu show'un en önemli adamıdır Michael Scott. Çevrenizde olmasına tahammül edemeyeceğiniz insanlar vardır, bir şekilde uzak durmaya çalışırsınız. İşte Michael Scott o insanın patronunuz olmuş halidir. Çevrenizde olmak zorundadır. Hatta siz onun çevresinde olmak durumundasınız. Yine de bu diziyi sadık bir şekilde takip eden kimsenin Micheal'dan gerçekten nefret edebileceğini sanmıyorum. Michael sadece saftır. Meredith'i saçlarından tutup rehabilitasyon merkezine götüren Michael ile, Jan'in sperm bankası aracığıyla hamile kaldığını öğrenip kendi çocuğuymuşcasına heyecanlanan Michael aynı kişi. Yöntemleri garip ve cehaletini gözler önüne seren cinsten olsa da tamamen iyi niyetli. Sadece kabullenilmek ve takdir edilmek istiyor bu yüzden Michael'den nefret eden zalimdir.
Jim ve Pam:
"Eğlencelik filmlerdeki "İyi Kalpli" karakterlerimizin ezdiği diğer iyi kalpli karakterler.
Bir an onların yerinde olup anlamaya çalışmak istedim, tamamen iyi niyetle yaklaştığım biri tarafından "şimdi değil, Erdem", "artık devam edebilir miyiz, Erdem", "Oh, Erdem" gibi karşılıklar alırsam ne hissederdim. Bu şekilde devam etmemin motivasyonu ne olurdu, acaba hep böyle terslendiğimin farkında olur muydum? Yoksa "İyi kalpli" ana karaktere olan hayranlığım gözlerimi bu denli kör mü etmişti?
Çevredeki insanlara böyle davranırken nasıl "İyi kalpli" ana karakter olunurdu ki?"
Biz Jim ve Pam olamayız. Biz, izlediği filmlerdeki karakterleri taklit eden ve Özel ajan Michael Scott isimli bir senaryo yazan Michael, Bütün ofisçe boynuzlu olarak bellenen Andy, Jim ve Pam bir kaç sezon sonra birbirlerine kavuşsun da reyting hemen düşmesin amaçlı engel tahtaları, Roy ve Karen, Hiç bir zaman satılmayacak sabunlar tasarlayan Jan, Başka bir seçenek olmadığı için nefret ettiği birine mecbur kalan Ryan, kızı belki onu biraz daha sever diye bir oyuncak bebeğe 400 dolar ödeyen Toby olabiliriz. Asla Jim ve Pam olamayız. İşte bu yüzden aslında Michael Scott'un dizisi olması gereken The Office aslında Jim ve Pam'in dizisidir.
20 yorum:
arkadaşım,
oldu olacak coupling'in de amerikan versiyonuna da methiyeler düz de tam olsun!
Bu ne ya? Bu nasıl bir zaman kaybı? Bu nasıl bir oksijen harcama? İyi eleştiri yapmak için rüşvet alan amerikalı bir eleştirmen olsam bu kadar vıcık vıcık bir yazı yazamazdım herhalde. pes.
Bu senin yaptığın, coca cola'yı görmezden gelip cola turka'ya methiyeler düzmek gibi bir şey. "çakma olanın yüceltilmesi."
@sakat ve yaşlı, aynı zamanda bunamanın eşiğindeki adam
sen iki diziyi de izle ondan sonra konuşalım. Hariçten gazel okuma
ya bırak bunları da itiraf et: orjinalindeki ingiliz aksanı yüzünden ne konuşulduğunu anlamadın di mi lan laskfjlaskfjdaşls
ben ikisini de izledim ve sen haksızsın ibne fret.
ben böyle kasıntı bir espri tarzı, böyle "kimsenin anlamadığı sarkazmlar yapalım ki ingilizleri bir şey sansınlar ama biz de anlamayalım bu arada" anlayışı görmedim. zaten amerikan versiyonundan sonra izleyince kitaptan uyarlanırken kesilip kuşa dönen filmler gibi kalıyor. bildiğin "orijinalinden iyi olan coverlar" kategorisinden. izlerken kaybettiğim zamana, tükettiğim oksijene yanarım. maruz kaldığım sinir bozucu aksan da cabası. öf. zaten sinirimi çıkarıcak yer arıyorum, fret'i öldürelim mi lan? ha hacı?
fretin ağzına sıçalım!
fasıl zirvesine yaptığı espriyi gördüm de, evet, bunu yapalım karşim!
şalskfjşaslkfjasşckjfaşçj
"fret'in ağzına sıçalım!"
o kadar uyduruk blog yazısı sonunda, nihayet hissederek bir cümle yazdın karşim aşslkfjaşslkfjaşlskjfdaşsljkdfaşlsjfaşlsfj
leylak şarabı kişisi ile de konuşmuyorum ayrıca. bir aydık fıtıkla uğraşıyoruz, insan bi arar :(
ne arıcam ya, aynısı kaynımda da var.
hem sanki arayıp ben fıtık oldum demişsin de ben üzülme yaştandır dememişim gibi konuşuyorsun. kınadım.
dizin tek eksiği how i met your mother da her zaman ekstra renk katan gulme efektleri direk dvd den izlediğim icin mi oyle ama gulme efekti katsalardı cok daha renkli sayılırdı. ( belki de altyazı olarak izlemediğim icin de olabilir)
bence bir dizideki gülme efekti, onu izleyen insanların zekasına hakarettir.
bence sürekli dizi veya film izlemek, insanın kendisine ettiği en büyük hakarettir.
"ben eğlenceli, sosyal, hayatında çeşitli heyecanlar olan biri değilim; çıkıp bu konuda bir şeyler yapmak yerine, başkalarının yaşamlarını seyredip gıpta ediyorum" mesajı vermektedir çoğu zaman.
en azından istediğimiz zaman evden çıkabilecek ve sosyal olabilecek kadar ve hatta sosyal olurken konuşulanları duyabilecek kadar sağlıklıyız...
en azından 40 yaşında hala çocuk kitabı çevirerek harçlık çıkarıyor olmayacağız.
ulan hadi bu adam 40 yaşında doktor olacak (ya da her 3 doktordan ikisinin yaptığı gibi tıbbı bırakıp şarkıcı olacak), ama sen ne olacaksın işte onu çok merak ediyorum, zilli seni!
olm bir şey olmayacağım halihazırda bilgisayar mühendisiyim nereden saldırıyorsun ya ahahah :D
şu aldığın eğitim 10 sene sonra tamamen geçersiz kaldığında konuşalım, kıçımın mühendisi seni!
lskdhgkldksf on sene sonra bilişim sektörüne meteor çarpacak, maya takvimi de orada bitiyor zaten. bu maili 10 kişiye gönderin. ah fret ah. söz, 10 yıl sonra seni en lüks bakım evlerinde yaşatacağım.
arkadaşlar lütfen birbirinizi kırmayın. bu blogu okudum ve çok üzüldüm.
ayy kıyamam, üzülürmüş :((
peki örtmenim bir daha yapmıcaz :((
Yorum Gönder