21 Haziran 2009 Pazar

Mardin Yollarında The Beatles


İnsanlar blog alemlerinde Çeşme, Marmaris, Bodrum ve hatta yurtdışı tatillerini, tatil planlarını anlatırken, kulunuz October Swimmer ise yaptığı Mardin ve Midyat gezisini, fotoğraflarını aktarmakla yetiniyor. Tabii ki memnunum ve iyi ki gitmişim diyorum, yanlış anlaşılmasın.

İzmir'den bir kaç günlüğüne misafirim olan Yiğit'e hep Diyarbakır'ı göstermek olmazdı. Çevrede görülecek yerleri de gezdirmeliydik. Hasankeyf-Mardin-Midyat yapalım demiştik, lakin tembel bünyeler olduğumuzdan ve yola ancak saat 11'de çıkabildiğimizden doğal olarak Hasankeyf'i iptal etmek zorunda kaldık. Zaten sadece Mardin ve Midyat'lı gezimiz 10 saat sürdü, Hasankeyf de dahil olsa gece yarısı geri dönerdik.

Ben, Yiğit, Arda ve Henry'den oluşan grubumuz iki buçuk saati aşkın, bol bol sigur ros ve The Beatles içeren bir yolculuk sonrası Midyat'a vardık. Merkezde çok fazla oyalanmayıp hemen Dayrul Ömür yani Mor(=aziz) Gabriel süryani manastırına vardık. En üstteki fotoğraf manastırın en çok çekilen fotoğrafıdır herhalde, dayanamazdım bir tane de ben çekmeliydim.

Henry'nin tanıdığı Metropolit'le sohbet etme imkanı bulduk. Metropolit Samuel, süryani dini örgütlenmesinde katoliklerin psikoposuna denk gelen bir mevkiye sahip, pek bir dertliydi. Komşu köylerin muhtarlarının değişik provokasyonları ve açılan saçma davalarla uğraştıklarını anlatıyordu. Bu itilafta taraf olmadığımdan detaylara girmeyeceğim, ama açılan bir davanın konusunun 392 yılında yapımına başlanan manastırın, orada daha önce varolan bir cami yıkılarak yapıldığı iddiası olması, size bu davaların ciddiyeti, hakkaniyeti üzerine bir fikir verebilir sanırım, zira 392 yılında olmayan bir müslümanlık, olmayan bir cami... Daha fazla uzatmadan şöyle bir link veriyorum, okursunuz.

Metropolit'in yanımıza verdiği bir genç(ki kendisi yukarıdaki resimdedir) bize manastırı gezdirip anlattıktan sonra Mardin'e doğru yöneldik. Midyat merkezi gezmedik, bilemedik, pişmanız, ama hem giderek acıkıyorduk, hem de hava kararmadan Diyarbakır'a geri dönmek istiyorduk. 68 Kilometre sonunda Mardin'deydik.

İlk durağımız başka bir manastır olan Deyrul Zafaran, Mor Hananyo idi. Diğeri kadar görkemli olmasa da diğerinden daha organizeydi. Girişin cüzi de olsa ücretli olması, rehberli turu, açılan hediyelik eşya dükkanı ve Cafe-restaurantı ile manastır turizm adına yapılması gerekeni yapmıştı, mor gabriel de aynısını yapmalıydı. Rehberimizle ve geniş grupla manastırı gezdikten sonra Metropolit Saliba'yı ziyaret etmek isteyen Henry'e katıldık. Diğer metropolit'ten daha genç ve daha keyifli bir insandı. İzmir ve körfezin temizlenmesi üzerine, bir de çalıştığım yer hakkında konuştuktan sonra manastırdan ayrıldık.












Mardin'in eski şehir tarafı mümkün olduğu kadar tarihi dokusunu koruyor. En azından yeni yapılar, gerek kat sayısı, gerek renk olarak eskilere uyduğundan bu dokuyu ve harmoniyi bozmuyor. Çarşı kısmını gezdikten sonra ünlü esnaf lokantası, Kebapçı Rıdo'da güzel bir yemek yedik, zamanı da gelmişti. Yemek sonrası Suriye'ye nazır çayımızı ve nargilemizi içtikten sonra dönüş yolculuğu zamanı gelmişti...

3 yorum:

DORİS dedi ki...

ben de bir gün gideceğim inşallah...

Ina dedi ki...

Nice pictures! Unfortunately the Google translator turns most of the sentences into a desultory mess, so I didn't understand a lot ...

October Swimmer dedi ki...

yeah google translator doesn't work properly for turkish.

i was simply writing my trip to a aoutheastern city, Mardin in Turkey. And the pictures are from some monasteries in MArdin