8 Mart 2012 Perşembe

Self Portrait


-"Ben fena olurum kan görünce, dayanamam"
-"Bir şey olmaz, benim yaptığım iş bu, merak etme bir şey olmayacak."

Razı oldu. Yine de zorlama bir kabullenişti. Bakışları, duruşu, her şeyi tekinsizdi. Aynı bakışı poliklinikte, acilde rastladığım çocuk hastalarda da görüyordum. Anne-babasının zoruyla, binbir dil dökerek muayene koltuğuna oturan çocuk, "hadi ağzını aç bakalım" dediğim anda kıyameti kopartıyordu. Dediğim gibi şimdilik sakindi, ama böyle kalmayacaktı.

Aslında içimde neler olup bittiği hakkında bir fikri vardı. Ne de olsa yıllardır birbirimizi tanıyorduk. En önemlisi beni artık tamamen tanıdığını düşünüyordu. Yine de hiçbir gizlimiz kalsın istemedim. Tamamen açılmak, tepkisini görmek istiyordum, ancak böyle devam edebilirdik.

Güven verici bir gülümsemeden sonra elime bistüriyi aldım. Göğsümün en üstünden göbek deliğime kadar uzanan dik bir kesi yaptım. Bistürinin geçtiği her yerde binlerce şimşek çakıyordu. Hayatımda daha büyük bir acı yaşamamıştım, ancak yaşadığım korkunun da acıyı arttırdığını gördüm. Yine de ellerim titremiyordu, Cerrahi pratiğimin kendi vücudumda dahi işe yaradığını görmek şaşırtmıştı. O ise dehşete düşmüştü.

"Daha yeni başladık, cesur ol!" dedim ve kesiden sızan kanları sildikten sonra devam ettim.

Bistüriyi iyice bastırarak, halk arasında iman tahtası olarak adlandırılan sternum kemiğini hissedene kadar dokularımı kat kat geçmeye devam ettim. Kemiği tam anlamıyla hissettim. Hem elimin altındaki sürtünmeden, hem de bistürinin kemiğime temas ettiği andaki acıdan... Kemiğe gelince bistüriyi masaya bırakıp Kelly klempini aldım. Kaburgaları ortaya çıkarana dek yumuşak dokuları diseke ettim. Büyülenmişcesine bakıyordu, gözlerini kırpmıyordu bile.

Kaburga makasıyla, sol göğsümdeki kaburgalarımı sternuma bağlandığı yerden teker teker kestim. Her seferinde çıkan sesle irkiliyordu. Sonunda bittiğinde kaburgaları iyice sola iterek, "bak bu göğüs kafesim" dedim. Sol akciğerimi ve kalbimi gösterdim. Nerden geldiğini anlamadığım bir cesaretle kalbime dokundu. "Atmıyor" dedi.

"Bunu zaten biliyordun. Öte yandan bana dokunduğumda tenimin sıcak olduğunu da görüyordun. Evet, canlıyım karşındayım, akan kan gerçek, ancak kalbim atmıyor. Bunu her hareketimden, yaptığım her yorumdan, senle her sohbetimden anlamıştın. Yine de bunu kendi gözlerine gördüğün için dehşete düştün. Benimle ilgili fikirlerin değişti" diye cevapladım. Bana dokunduğu elinden iğrenmişcesine vücudundan uzak tutuyordu. Göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Uzaktan gören biri  kaçmak ya da ağlamak üzere olduğunu sanabilirdi. İkisini de yaptı.

Gözyaşlarına boğularak uzaklaştı. "Dur bari dikerken yardım et bana" diye bağırdım. Durmadı. Tek başına kapamak uzun sürecekti.


1 yorum:

simurg dedi ki...

hem '' bu kalp sana atmıyor '' de hem de ''bari kapamaya yardım etseydin ''de, oldu mu;) eline sağlık