Stephen King, Kara kule serisinin sonunda, hep sonlarla ilgilenen acımasız okurlardan "Sizler yolculuğun keyfinin yolculuğun kendisinde değil de varış noktasında olduğuna inanan talihsizler, sizler yorgun karakterlerin dinlenmeye çekildiği Gri Limanları reddeden zalimlersiniz." diye bahsediyor.
Hiç bir zaman sonları sevmedim. İyi de, kötü de bitse hiç bir son beni mutlu etmedi. Okuduğum uzunca seriler, sezon sezon diziler... Bağ kurduğum hiç bir şeyin sonunu görmek istemedim. Çıktığım uzun yolculuklarda en çok ara durakları sevdim. Bazen 5 saatlik tren yolculuğu, gideceğim istasyonun kendisinden daha çok heyecan verdi.
Bazen yararlı aslında sonlar, zira bir şeyleri paylaşan insanlar birbirlerini gerçekten en sonda tanıyorlar. İlişki müessesesi beklentiler üzerine kurulmuşken, bu beklentiler bazen insanları mutsuz edip çileden çıkarmaya yetiyor. İnsanlar kendilerine yalan söyledikleri sürece mutsuz, ummaya devam ettikleri sürece ise sefil oluyorlar. Bu sefalet ve hüzünle başa çıkamadıkları o uzun yolun sonuna geldiklerinde ise çirkinleşiyor, gerçek yüzlerini gösteriyorlar. Geriye yolun kendisi değil de o, kargalarla dolu, yararlı ama kekremsi son kalıyor.
O yüzden hep yolculuklarımı hatırlıyorum sevgili okur. Tren camının soğukluğu, uçak penceresinden içeri dolacakmış gibi gelen beyazlık geliyor aklıma yolculuk deyince. Yolun kendisi, hiç bir sona ulaşmaksızın...