16 Aralık 2008 Salı

Top 5: Çocukluğumun En Vurucu Türk Filmleri

Öğleden sonraları tek kanallı televizyonda çıkan, Carouselle ve ardından gelen Türk filmine mecbur büyüyen bir kuşağın içindenim. İlkokulda ya sabahçı, ya da öğlenciydik. Sabahçı olmak demek yukarıdaki yazdığım rutin demekti. Bir de mevsim kışsa illa ki, ikindilerin ajitasyon dolu Türk filmlerine mahkum olacaktı bünye.

Yanlış anlaşılmasın, şikayet etmiyorum, zira şimdinin öğleden sonra programlarındaki saçmalıklar, izdivaçlardansa ben yine de 80 öncesi, şanslıysam 70 öncesi Yeşilçam'a razıyım. Hatta öperim de başıma koyarım.

Belki bu yüzden çocukluğumuzu bitirdiğimiz anda önümüze çıkan grunge akımını çok sevdik biz, belki gizli bir ajanda hazırladı bizi bu filmlerle melankoliyi vücutlarımıza usul usul zerk ederek. O gizli ajanda her ne yapıyorsa şimdiki kuşağı da bahsettiğim saçma programlarla bir şeye hazırlıyor. Ortaya nasıl birşey çıkacağını bilmek bile istemiyorum.

Sözü daha fazla uzatmadan listemize geçmek istiyorum.

5- Şakayla Karışık(1965)
http://img258.imageshack.us/img258/4360/bscap248mj1.jpg
"Bu da mı gol değil, Hakim bey". Türk sinemasının en ünlü karakterlerinden Ofsayt Osman'ın ağzından, yine türk sinemasının en ünlü repliklerinden birini barındırır bu film. Kadro da dolu: Sadri Alışık, Filiz Akın, Ajda Pekkan, Efgan Efekan, Kadir savun... Talihsiz bir adam, Ofsayt Osman'ın hasta ve küçük bir kız için yaptıklarını, oyuna getirilmesini izleriz. Mahkeme sahnesinde içi titremeyecek adam tanımam.

4- Aşk Hikayesi(1971)
http://www.sinematurk.com/images/film/1778.jpg
Hollywood'un ünlü, Love Story'sinin devşirmesi olan bu filmi, Nejat Saydam yönetmiş. Gül(Deniz Gökçer) ve Taner(Salih Güney)'in karşı çıkılan evlilikleri sonrası tam herşey yerine oturmuşken, Bir trafik kazasında kan vermeye gönüllü olan Gül'ün kanser olduğu ortaya çıkar ve o andan itibaren bizim için de eziyet başlar. Deniz Gökçer'in o buruk bakışlarını üzerinden o kadar sene geçmesine rağmen unutmak mümkün değil.

3- Bir Şoförün Gizli defteri(1958)
http://www.turksinemasi.com/images/afis/birsoforungizlidefteri1958.jpg
Eşref Kolçak'ın henüz oturaklı kötü adamları oynamaya başlamadan önceki jön haliyle Çolpan İlhan'ın siyah beyaz ekrandaki kusursuz güzelliğini buluşturan bir film. Yönetmeni Atıf Yılmaz. Bu biraz kategori dışı oluyor, zira filmi ben 1999 yılında izledim. Hala çocuğuz, ama o kastettiğim yaşları geçmişiz. Filme, 17 Ağustos depreminden sonra müzik yayınını kesen ve sürekli siyah beyaz Türk Filmleri yayınlayan, İzmir'in yerel bir müzik kanalında denk gelmiştim. Zaten günlerdir televizyondaki görüntülerden belirli bir hüzün seviyesinde olduğumdan bu filmin beni vurmama ihtimali yoktu. Film sadece bir şoför olan Erol(Kolçak) ile Paşa kızı, sosyete meraklısı Çiler(İlhan), namı diğer Çilek Hanım arasındaki imkansız aşkı anlatıyor. Erol ne kadar sınıf atlasa da, zenginleşse de, aynı oranda düşen, bayağı bir kadın haline gelen Çilek Hanım'a layık olamıyor. Yine de Çilek kendini sistematik bir şekilde mahvederken, Erol hep onu kurtarmaya çalışıyor, hep seviyor...

2- Canım Kardeşim(1973)

Tarık Akan, Halit Akçatepe, Metin Akpınar, Kemal Sunal ve Adile Naşit'i buluşturan filmlerden bir başkası... Ertem Eğilmez, hepimizi kahretmek, boğazımızda düğümler yaratmak amacı güdüyor. Üzüyor bizi hem de çok üzüyor. Kanser olan, bunu öğrenip arkadaşlarına bilye miras bırakan küçük Kahraman'a üzülüyoruz. Ertem Eğilmez hüzün veriyor, lakin ajite etmiyor. Kollarını iki yana açıp "Gitme diyeydim deee" diyen bir babaya rastlamıyoruz mesela filmde. Televizyon hasretiyle yanıp tutuşan küçük, ölen çocuk, kavuştuğunda o kdar mutlu oluyor ki hatta o kadar mutlu ölüyor ki, ölen çocğun yüzündeki o gülümseme, sinema başındaki cefakar izleyiciye teselli ikramiyesi oluyor

1- Yavrum(1970)


Geldik listenin şampiyonuna. Orhan Aksoy'un yönettiği, Ayşecik(Zeynep Değirmencioğlu), Semra Sar, Metin Serezli, Suzan Avcı ve Münir Özkul'un oynadığı bu filmde, Emine'nin, kocasının askere gitmesinden sonra yanında çalıştığı kötü kalpli insanlar tarafından oyuna getirilmesi, çocuğunun elinden alınması ve yıllar sonra çocuğuyla tekrar kavuşmasını izliyoruz. Filmin konusu yeterli olsa dahi, Bu filmi listenin şampiyonu yapan tek bir unsur vardır: "Kara taş". Çocuğunu kaybeden Emine'nin bebeği yerine, kara bir taşı bağrına bastığı sahne, izlediğim filmler arasında gördüğüm, en maksatlı sahnedir. Buradan yönetmene seslenmek istiyorum. "Ayıptır, 9 yaşında bir çocuğa yapılmaz bu kardeşim!!"


Evet, listemiz budur. Siz de, yorumlarınızla kendi can alıcı filmlerinizi paylaşınız efendim.

2 yorum:

leylak sarabi dedi ki...

Türk yapımı olmasa da en vurucu Türk filmi olarak Dancer in the Dark'ı aday göstermek istiyorum kendi listemde. Fahri Türk filmi ünvanı verilmeli bence ona.

Spicoli dedi ki...

"Dönüs" de iyidir.