Geliyorlar, seslerini bırakıp gidiyorlar...
Bizim için hepsi rutinin birer parçası. Poliklinik günümüzü ameliyat günü izler. Bir sonraki gün ameliyat olacak hastaların yatışı poliklinik günü yapılır. Akşamında hastanın öyküsü alınır, fizik muayenesi yapılır, ameliyat için onamları alınır ve dosyası doldurulur. Artık hasta ameliyat için hazırdır.
KBB'nin rutininde septoplasti gibi burun kıkırdağının düzeltilmesi ameliyatı, burun estetiği ve bademcik ameliyatı gibi sevimli ameliyatlar önemli yer tutsa da, kanser ameliyatları da sürekli olarak yaptığımız ameliyatlardan. Özellikle eğitim araştırma ve üniversite gibi referans hastanelerinde ise onkolojik ameliyatlar kaçınılmaz oluyor.
Aralarında beni en çok etkileyenler gırtlak kanseri olanları. Zaten ne zaman poliklinikte orta yaşlı, sigara kullanım öyküsü olan ve ses kısıklığıyla gelen bir erkek hastaya rastlasam içim sızlıyor. Çünkü endoskopu elime aldığım an ses tellerinde neler göreceğimi biliyorum. Ülkemiz hasta profilinde hastaneye iş işten geçtiğinde gelmek yaygınken, ne yazık ki erken tanıyla yaşam konforu değişmeden kurtulacak çoğu hastanın gırtlağını tamamen veya tamama yakın çıkarmak zorunda kalıyoruz.
Gırtlağını tamamen çıkarmak zorunda olduğumuz hastalarda soluk borusunu boğaza açtığımız deliğe ağızlaştırıyoruz. Hasta artık boğazından nefes aldığı gibi. Gırtlağın bir parçası olan ses telleri de gittiğinden hastanın artık sesi fısıltıdan bile az çıkıyor.
İşte en çok bu hastaları hazırlarken üzülüyorum, en çok bunlara ameliyatlarını anlatırken, bilgi verirken etkileniyorum. Bir daha seslerinin çıkmayacağını, boğazlarına kalıcı bir delik açacağımızı anlatmak gerçekten zor. Boyunlarını büküp çaresiz kabulleniyorlar. Bazısının gözleri doluyor. Belki bir daha çıkmayacak sesleriyle bir kaç çekingen soru soruyorlar, teşekkür edip yataklarına gidiyorlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder