Bir insanı, yanında ölmeyi, cennetlik, ayrıcalık ve keyif olarak tanımlayacak kadar seviyor olmak nasıl bir duygu acaba? İnsan hep sahip olmadığına özeniyor, hatta benim durumumda ise daha acıklısı, sahip olamayacağına...
Böyle "yüklü" şarkılar dinlediğim her seferinde, o şarkıların hikayelerine özeniyorum. Kendi hayatımdan küçük fragmanlarla örtüştürmeye çalışıyorum(olmuyor). Olamadığım adamın şarkılarını seviyorum hep. İşin ilginç yanı ne olduğumu da biliyorum, hangi şarkıların kahramanı olabileceğimi de, yine de dediğim gibi, kahramanı olamadıklarım içimi titretenler oluyor.
Sevgili okur, sana karşı hep samimi oldum. Şimdi de aynı çizgiden ilerleyeyim ve sana hangi şarkıların kahramanı olabilecekken, hangi kahramanı olamayacaklarıma, aşık olduğumu anlatayım.
Jeff Buckley'in "The Last Goodbye"'ı benim ikili ilişkilerimin ufak bir özetiyken, beni vuran şarkısının "Lover, You Should've Come Over" olması; Damien Rice'ın "Volcano"'su hayatımın özetiyken(onu da severim bilirsin), Accidental Babies'in bana uzak olan tutkusunun favorim olması; Coldplay'den "Swallowed in the sea" bana daha uygunken, kalbimi "Yellow"'a kaptırmam; Glen Hansard'dan "When Your Minds Made up" bana yöneltilmişken, "Falling Slowly"'e yavaşça aşık olmam; Bob Dylan'ın "It ain't me" benim neleri olamayacağımı kusursuzca anlatırken, "If you see her, say hello" vefasını yaşamam; Leonard Cohen'den "I'm your man" benim olabileceklerimken, "Dance me to the end of love"'un, üstelik dans edemem bile, beni heyecanlandırması ve sonsuza kadar uzamadan The Beatles'in "Nowhere Man"'iyken, "All my loving" saflığını hissetmek istemem size fazlasıyla bir fikir verir herhalde
Nedense, genel populasyonun aksine, "tam anlamıyla beni anlatıyor" heyecanını yaratan şarkılardansa, beni anlatmayan şarkılara aşık oluyorum, belki olmak istediklerimin toplamına özeniyorumdur, bilinmez
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder