"Doğum günlerine pek önem vermem ama" diye bir girişi yapıp ne kadar da küçük kaygılardan uzak, büyük bir insan olduğumu göstermek isterdim, ama öyle değilim. Doğum günlerine önem veririm. Buna rağmen çok parlak doğum günleri geçirdiğimi söyleyemem. 2007, 2009 ve bu yılki doğum günümü, yani bugünü hastanede nöbet tutarak geçirmemin yanı sıra çok daha hüzünlü doğum günleri geçirdiğim oldu.
2002'de henüz iki aydır İzmir'de yaşayan ve bu büyük ortam ve çevre değişimine adaptasyon sancılarıyla kıvranan genç October, o seneki doğum gününde kendi kendine, o zamanlar keşfetmek için bunu çok yapardı, amaçsızca Alsancak sokaklarında dolaşmış, kasvetli havaya doğum gününde yalnız olmanın verdiği hüzünü de eklemişti:) Elbette kendisine aldığı hediyeyi de unutmamak lazım.
Abarttığım kadar dramatik olmasa da, özellikle son yıllarda yaşadığım doğum günüme denk gelen nöbetler gibi aksilikler oldu. Bunun yanında her yıl, tam o gün olmasa da, ufak bir kutlama organize eden ve en önemlisi bir araya gelip, hep beraber vakit geçirdiğim arkadaşlarım hep yanımda oldular. Bunu ne unutabilirim ne de inkar edebilirim. Bugün nöbet tutmam ne kadar şanssızlık olsa da, hep yanımda olan, ve muhtemelen olacak, arkadaşlarım da bir o kadar şans benim için. Yeri gelmişken onlara da bir selam gönderelim buradan.
27 yaşıma giriyorum bugün. O kadar büyümüyorum artık. En azından gözümde büyümüyorum. Çocukken 8 yaşındayken, 12 olacağımı bile düşününce o zaman çok büyüyeceğimi ve her şeyin daha farklı olacağını, dünyanın farklı bir algı seviyesinden bana görüneceğini düşünürdüm. Belki o zamanlar o düşündüklerim gerçekten oluyordu. O yaşlarda her yıl farklı gözle bakıyordum dünyaya ve sevgili okur, emin ol o yıllar şimdikilerden daha yavaş ilerliyordu.
Şimdi yıllar korkutucu bir hızla geçiyor, 2002'de üzerinde siyah kıyafetleriyle, kasım ayının soğuk lodosuyla ağzı burnu dağılan, bir kaç ay önce ayrılmak için, uzaklaşmak için gün saydığı evini, şehrini ve çevresini daha iki ay geçmesine rağmen özleyen ve hüzün kültürünü daha o zamandan benimseyen adamdan; 8 yıl sonra okulu bitmiş, o zaman ısınamadığı bu şehri, okul sonrası ihtisası da burada yapmayı seçecek kadar seven, artık kahverengi veya gri giyen ve 8 yıl öncesinin aksine onu yalnız bırakmayacak arkadaşlara sahip adama geçiş bir çırpıda olmuş.
Eminim, eğer yazmaya devam edersem, 8 yıl sonra da, nasıl bugün 8 yıl öncesinin anıları son derece canlı bir şekilde gözlerimin önünde geliyorsa, bugünü o kadar canlı bir şekilde hatırlayacağım. Farklı olarak bu kez 8 yıl önceki adamla bugünkü arasında her anlamdaki fark, muhtemelen 8 yıl sonrakinde olmayacak, çünkü o, her yılın bizi değiştirdiği ve farklı algı seviyelerine çıkardığı yıllar geride kaldı.
Bir iki söz de kirve için yazalım. 2002'de Genç October, İzmir'in bütün sokaklarını yürüyerek öğrenirken, o da aynı sokaklarda dolaşıyordu. Bir kez Konak meydanı(Ne işimiz vardı kirve bizim o kadar Konak'ta, Kemeraltı'nda, Çankaya'da:)) hariç yollarımız hiç kesişmedi. Eğer aynı sokaklarda aynı anda daha çok bulunsaydık belki 5 yıl sonra samimi olana kadarki hayatımız daha değişik olacaktı. 3 yıldır doğumgünlerimde saat 12'yi geçtiği an sektirmeden beni arayan, ritüeli değil düşüncesi önemli olan bu adamın 3 yıldır değil, dediğim gibi daha öncesinden arkadaşım, kirvem olmasını isterdim. Olsun o zamanı, geçen yıllara değil, bundan sonra geçecek yıllara sayarız kirve, teşekkürler...
3 yorum:
mutlu yıllar..
nice senelere..
valla o güne dair hatırladığım benim yalnız olduğum ama senin olmadığındır. ben yine o sokakları dolaşıyordum mal. izmir'i konak'tan itibar sayıyordum. kirve, zaten o sokakları boş boş dolaşmak, tek başına aynı gün içinde birden fazla film izlemek ve yurda dönüp izlediklerini kimseye dökememek hazırladı bizi bugünlere. sen teşekkür ediyorsun, ben daha fazlasını yapamadığım için mahçubum. iyi ki doğdun, iyi ki varsın.
Yorum Gönder