**Haftasonuna cuma akşamını da sayacak olursak... aslında saymayalım nöbetçiydim, her zamanki şeyler oldu. Nöbet demişken Kasım ayında acil rotasyonunda olacakmışım. Şu domuz gribi zamanında da her nöbette en az 600 hasta bakan bir hastanenin acilinde bir ay geçirmek gibisi yok. Yani gidip de dönmemek var, ona göre:)
**Cumartesi günü, daha 8 ay önce kütüphanesinde pineklediğim fakülteme gittim. Tabii ki amaç nostalji yapmak değildi.
Klinik Araştırmacı Eğitimi amacıyla nöbet çıkışı güzelim bir cumartesi gününün baş ağrılarıyla dolu 8 saatini, 6 yıllık üniversite hayatımın türlü an(ı)larına girmiş 140 hocamla geçirdim. Evet, ders dinlemek ve bir sürü istatistik terimlerinin içinde boğulmak zordu, ama bir şekilde eskiden seni öğrenci olarak gören hocalarının arasına bir meslektaş olarak dönmek, aynı anfide ders dinleyip kahve aralarında muhabbet etmek güzeldi. Ayrıca tabii ki artık, yokluğu durumunda hiç bir klinik araştırmaya izin verilmeyecek araştırmacı sertifikasını da şimdiden almak iyi oldu. Ne de olsa 2. ayımda tezimi almak gibi bir talihsizliğe sahibim.
**Cumartesi ayrıca gece
Nefize'yle
Mavi Bar'a müzik dinlemeye gittik. Evet, mekanın yaş ortalaması 33'tü, evet, bar çok küçüktü ve evet, o grubun adını bilmiyorum(50 yaşında ve Creep söyleyen solisti olan-
Merhaba Fret- ve Cumartesi gecesi çıkan ve kesinlikle çok iyi çalan grup diyeceğim kendilerine, bu arada ismini bilen varsa lütfen söylesin:)) ama çok ama çok eğlendiğimi söyleyebilirim.
Rock 'n beer'dan sonra bu kış sezonundaki ikinci favori mekanım olacak
Mavi. Güle güle
Aksak Lounge yeterince güzel vakit geçirdik bahçende ama artık ilerlemem gerekiyor. Ayrıca ne diye ard arda o güzel bayan garsonları işten çıkardın ki? jdkalsjdksa
**Pazar günü ise kirli havası ve linyitiyle ünlü, yurdumuzun bir başka güzide köşesinde,
Soma'daydık. 5 kişi bir arabaya doluştuk ve Işık ve Selma'nın yıllardır istikrarla sürdürdüğü ve çevrede bir sürü kötü örneği olan uzun çook uzun süreli ilişkilerin aksine, iyi hatta heveslendiren bir örnek oluşturan uzuun süreli ilişkilerinin mutlu sonunu görmeye gittik(davetiye gibi cümleler de kurarım, evet) gidiş geliş ve düğünle beraber 7 saat süren bu macera beraberinde bir sürü dedikodu ile bir kaç soru ve düşünce getirdi:
1- Düğün nedir yahu? Cidden nedir? Hani pragmatik olarak tek elle tutulan yanı altınlardır herhalde:)
2- Işık neden bir görev bilinciyle oynuyordu? Yahu adam çiftetelli mi oynuyordu, anjiyo mu yapıyordu, anlamak mümkün olmadı. O konsantrasyonla büzülmüş dudaklar, o rijid kol hareketleri...
3- Yahu büyümüşüz, arkadaşlarımız evleniyor. Daha dün gib...(aah tamam vurmayın, anti klişe timi)
4- Neden her düğünde çevreye şeytani bakışlar atan teyzeler vardır?
**Nöbet listem belli olduğunda kağıt üzerinde gayet boş görünen haftasonum da gayet dolu dolu geçmiş bulundu. Fena da olmadı be. Gerçi
leylak şarabı bu satırları okuyorsan ve canım sıkılmasın diye seni de düğüne götürdüm diye bana kızıyorsan topsun. Bu da böyle bir anın oldu işte, fena mı? ...