Bu da biraz önce kliniğin balkonundan, kliniğin nerden baksan 10 yıllık nikon coolpix 4500 marka makinesiyle çektiğim nadide İzmir manzarası
**Neler oldu? 2 ay oldu nerdeyse işe başlayalı, artık yaptığım işi yadırgamıyorum. Henüz sadece iki ay olmasına rağmen acil şartlarda gelip de müdahale edemeyeceğim çok az şey olduğunu biliyorum. Bu bağlamda zaten bu ay refakat nöbetlerim bitiyor, kasımdan itibaren acile çekmezlerse tek başıma nöbet tutmaya başlayacağım. Böylece daha önce de belirttiğim gibi nöbet sayım düşecek ve daha rahat bi yaşantım olacak.
**Nöbet sayımın düşmesiyle belki çöken sosyal hayatımı da kurtarabilirim. Belki çalışma tempomdan değildir, ama sanki iş hayatıyla beraber artık eskisi kadar eğlenemediğimi düşünüyorum. Bunun yanısıra Yiğit'in artık Ankara'da yaşıyor olması, Nefize'nin ise artık arabayla 5 dk uzaklıkta olmadığı gerçeği de etkilidir belki bu duruma. Bilmiyorum, sadece nöbetim olmadığı günler yapılabilecek her şeyi yapmama rağmen keyif alamıyorum.
**Ne yapıyorum? Alsancağa gidiyorum. Ders çalışırken haftada bir gün gittiğimden özel ve keyifli bir aktivite olan Gazi Kadınlar, Muzaffer İzgü ve Can Yücel sokaklarında sürtme aktivitesi, şimdi haftada bir kaç gün gittiğimden son derece sıradan gelmeye başladı. Ayrıca artık o sokaklar da orada oturan insanlar da yabancı geliyor, eskiden mutlaka bir aşinalık vardı, yürürken en az iki tanıdık görürdük ama şimdi sanki İzmir tamamen çehre değiştiriyor. Sanırım bazı günler evde kalmalı ya da KAsım'dan sonra kendime bir kaç hobi edinmeliyim.
**10 yıl sonra tekrar saat takmaya başladım. Babama '70 yılında hediye olarak gelen ve yeni eve taşınırken ortaya çıkan saat olmazsa takmazdım da. Tamiri ve kayışı için parça gelmesini bir ay bekledim, yaptığım masraf neredeyse yeni bir saat fiyatına denk geldi. O yüzden hevesli ayrıca umutluyum bu antikalığa yaklaşan saatten. İleride bir gün bir çocuğum falan olursa, o taksın isterim(Böyle konuşmalar da yapmaya başladığıma göre, yaşlanıyorum sanırım:) Eski şeyleri seviyorum. Robert Browning'ten geliyor: "One taste of the old time sets all to rights"
**Dün evden çıkarken 7 yıl önce buraya gelen, yurtta kalan, siyah giyip Nirvana ile melankoli yapan çocuğu düşündüm. Zaman çok çabuk geçiyor bunun farkına vardım. İyi ki de geçmiş dedim sonra.
**Çalışmak, kendi paranı kazanmak, iyi bir alım gücünün olması güzel şey de, alınacak şeyler de bitmiyor yahu. LCD televizyon, playstation, piyano, bir de hiç bitmeyen giyim alışverişi... Hayır, hadi hepsini aldın. Ne ara ilgileneceksin/oynayacaksın?...
**Ekim geldi. Ne Eylül'ün yazdan kalan şımarıklığı, ne de Kasım'ın kışa bakan karamsarlığı var Ekim'de. Son baharı en efendice yaşayacağınız ay Ekim. O yüzden giyin uzun kollularınızı, akşam çıkarken de ceket alın yanınıza, yılın en sevdiğim ayı bu, gelecek seneye kadar yok, tadını çıkarın.
**Neler oldu? 2 ay oldu nerdeyse işe başlayalı, artık yaptığım işi yadırgamıyorum. Henüz sadece iki ay olmasına rağmen acil şartlarda gelip de müdahale edemeyeceğim çok az şey olduğunu biliyorum. Bu bağlamda zaten bu ay refakat nöbetlerim bitiyor, kasımdan itibaren acile çekmezlerse tek başıma nöbet tutmaya başlayacağım. Böylece daha önce de belirttiğim gibi nöbet sayım düşecek ve daha rahat bi yaşantım olacak.
**Nöbet sayımın düşmesiyle belki çöken sosyal hayatımı da kurtarabilirim. Belki çalışma tempomdan değildir, ama sanki iş hayatıyla beraber artık eskisi kadar eğlenemediğimi düşünüyorum. Bunun yanısıra Yiğit'in artık Ankara'da yaşıyor olması, Nefize'nin ise artık arabayla 5 dk uzaklıkta olmadığı gerçeği de etkilidir belki bu duruma. Bilmiyorum, sadece nöbetim olmadığı günler yapılabilecek her şeyi yapmama rağmen keyif alamıyorum.
**Ne yapıyorum? Alsancağa gidiyorum. Ders çalışırken haftada bir gün gittiğimden özel ve keyifli bir aktivite olan Gazi Kadınlar, Muzaffer İzgü ve Can Yücel sokaklarında sürtme aktivitesi, şimdi haftada bir kaç gün gittiğimden son derece sıradan gelmeye başladı. Ayrıca artık o sokaklar da orada oturan insanlar da yabancı geliyor, eskiden mutlaka bir aşinalık vardı, yürürken en az iki tanıdık görürdük ama şimdi sanki İzmir tamamen çehre değiştiriyor. Sanırım bazı günler evde kalmalı ya da KAsım'dan sonra kendime bir kaç hobi edinmeliyim.
**10 yıl sonra tekrar saat takmaya başladım. Babama '70 yılında hediye olarak gelen ve yeni eve taşınırken ortaya çıkan saat olmazsa takmazdım da. Tamiri ve kayışı için parça gelmesini bir ay bekledim, yaptığım masraf neredeyse yeni bir saat fiyatına denk geldi. O yüzden hevesli ayrıca umutluyum bu antikalığa yaklaşan saatten. İleride bir gün bir çocuğum falan olursa, o taksın isterim(Böyle konuşmalar da yapmaya başladığıma göre, yaşlanıyorum sanırım:) Eski şeyleri seviyorum. Robert Browning'ten geliyor: "One taste of the old time sets all to rights"
**Dün evden çıkarken 7 yıl önce buraya gelen, yurtta kalan, siyah giyip Nirvana ile melankoli yapan çocuğu düşündüm. Zaman çok çabuk geçiyor bunun farkına vardım. İyi ki de geçmiş dedim sonra.
**Çalışmak, kendi paranı kazanmak, iyi bir alım gücünün olması güzel şey de, alınacak şeyler de bitmiyor yahu. LCD televizyon, playstation, piyano, bir de hiç bitmeyen giyim alışverişi... Hayır, hadi hepsini aldın. Ne ara ilgileneceksin/oynayacaksın?...
3 yorum:
omg!! piano mu? :D
seni küçük burjuva!
sen playstationı al kenara koy da, çocukların oynar. takarlar saati kollarına, oynarlar.
Yorum Gönder