26 Ocak 2012 Perşembe

Midnight in Alsancak


Bazen içiyorum sevgili okur. 

İçince güzelleşirim. Cidden. Yanaklarım kızarır, ifadesizik maskem çıkar, yüzüme bir gülümseme gelir. Çakırkeyfim, keyiflidir. Kendime de çevreme de keyif veririm. Çok sık sarhoş olmam, ama sarhoşluğum ise efendicedir. Evime gider uyurum. Ertesi sabahki azap bana kalır. 

Müdavimliğimi biliyorsun, yıllardır hep aynı yerde içerim. Çoğu zaman yanımda birinin olmasına da gerek yoktur. Hafta sonu gece uzar genelde, sabaha yaklaşır hem yalnız çıkmam, ancak hafta içi çıkmışsam sarhoş olmam. Trafiğin yasal sınırıyla dans ederim, yine de kabul edilebilir bir zamanda evime gidip uyurum. Ertesi gün iş vardır.

İşte o hafta içi akşamlarının sonunda, otoparka yürürken hep aynı şeyleri düşünürüm. Yeterince uzun Kıbrıs Şehitleri Caddesini yürürken, ki İzmir'de her şey yeterincedir sevgili okur, beni bu zaman diliminden alıp götürecek arabayı düşünürüm. Acaba hangi model olurdu, beni hangi zamana götürürdü diye merak ederim.

Belki bir Impala alacak beni, '60 Village'a götürecek. Dylan, Hendrix, Simon & Garfunkel, Baez'le aynı coffeeshop'ta oturacağım. Bob Dylan'ın her geçen gün biraz daha cüretkar olmasını izleyeceğim. Dert edecek şeyler çok farklı olacak. Bir kimlik arayışı, bir sesini duyurabilme çabasına ortak olacağım.

Ya da bir '93 Mustang alacak ve Seattle'a götürecek beni. Çıktığım an üzerimdeki düz ve tek renk gömleğim birden oduncu gömleğine dönüşecek, pantolonum genişleyecek, ayakkabılarım postal olacak. Arabadan indiğim an bir bara gireceğim ve titreyek grunge'u yaşamaya başlayacağım. Herkes Eddie Vedder gibi şarkı söylemeye, Kurt Cobain gibi haykırmaya çalışıyor olacak. Öyle büyüleneceğim ki, Guns 'n Roses'ın Use Your Illusion II'si, Bon Jovi'nin Keep the Faith'i bile umrumda olmayacak. Sadece Ten ve Nevermind umrumda olacak. Hayat 90'ların o tekdüze eğlencesiyle geçecek...

Bunların yerine hep o yeterince uzun cadde beni otoparka, sonra da eve götürüyor sevgili okur. Eve varıyorum, uyuyorum ve ertesi gün başlıyor

Hiç yorum yok: