12 Ocak 2012 Perşembe

Top 5: Roman Kahramanlarım

Madem blogda hızımızı almışız, blog yazma işine ilk başladığım zamanlara dönelim o zaman. Yine bir Top 5 yapalım. High fidelity'nin bende bıraktığı bir iz olan şu Top 5'lerin çoğunu twitter heba etti onu da belirtmek lazım. Her biri birer blog yazısı potansiyeli taşıyan onlarca Top 5, binyediyüzaltmış küsür tweetin içinde kayboldu.

Top 5'ler doğası gereği spontane yapılan listelerdir, bir defa yapınca geriye dönüp üzerine düşünmek acı verir, zira tekrar düşününce hep başka adaylar akla gelir, içinden çıkamazsınız.

Benim için bir kitabın iki can alıcı öğesi vardır. İlk cümlesi ve kahramanı. "Yatağın başından ucuna kadar uzanan mavi damalı yorganın engebeleri, gölgeli vadileri ve mavi yumuşak tepeleriyle örtülü tatlı ve ılık karanlıkta Rüya yüzükoyun uzanmış uyuyordu" ya da "Siyahlı adam çölde kaçıyordu. Silahşor de peşindeydi" diye başlayan bir roman kötü olabilir mi?


Lafı daha fazla uzatmadan ve olabildiğince minimal spoiler vererek size beş favori kahramanımı veriyorum.




5- Silahşor(Roland Deschain)/Kara Kule- Stephen King


Stephen King'in ünlü Kara Kule serisinin silahşorünün bir kahraman mı ya da anti-kahraman mı olduğu konusunda zaman zaman ve cilt cilt kararsızlığa düşsem de, benim romanlarımın en güçlü karakterlerinden biri olduğu kesin. İçinde bulunduğu yol hikayesi/döngüsü boyunca yaptığı/yapacağı seçimlerin onun ne tarafta durduğunu belirleyecek olması, onun aslında her satırda yoğrulmaya devam eden bir karakter olduğu gösteriyor.  Gilead'ın, babası Steven Deschain'in, Susan Delgado'nun, "Git öyleyse bundan başka dünyalar da var" diyen çocuğun hayaletlerini de gittiği yol boyunca yanında taşımak zorunda. Bazen, bazılarını geri getirmek ve her şeyi ya aynı, ya da yeni baştan yapabilme şansına sahip olduğunu bilerek...




4-Gregor Samsa/Dönüşüm-Franz Kafka


Romanlarda iki çeşit kahramanlar vardır; yerinde olmak istedikleriniz ve istemedikleriniz. Gregor Samsa, bütün çilesine rağmen yerinde olmak istediğim kahramanlardan biri. Yanlış anlama sevgili okur, kendimi cezalandırma ya da romantik bir acı peşinde değilim, ancak bunaltıcı rüyalarımdan uyanıp toplum ve ailesinin beklentilerinin, normlarının ve kabul sınırlarının dışına çıkan, yani hiç bir şey yapmayan bir böceğe dönüşme fikri kulağa geldiği kadar kötü değil. Sanayileşen Avrupa'nın, çalışan sınıfının gururlu bir üyesi olmaktan vazgeçtiği sabahın ilk anında, böceğe dönüştüğü için işe geç kaldığını düşünen bir kahraman. Kim daha doğal hissettirebilir ki?




3-Meursault/Yabancı-Albert Camus


Meursault, suçludur. Suçu anın gerektirdiğini yapmasıdır. O an onu gerektirdiği için bir adamı vurmuştur. Öyle hissetmediği için annesinin cenazesinde bile ağlamamıştır, ikram edilen kahveyi rahatça içmiş. İlk fırsatta da kendisini, rahatlatacak kollara bırakmıştır. Gününü gün etme peşine düşmüştür. Suçludur, çünkü toplumun, "O da böyle biri işte" deme lüksü yoktur. Çünkü toplum farklılıkları takdir etmez, anlamaya çalışmaz ve zaman kaybetmeden etiketlemeye, ötekileştirmeye başlar. Elbette suçludur, zira Meursault yabancılaşmıştır ve sırt çevrilmeyi, hatta yok edilmeyi haketmiştir.


2- Galip/Kara Kitap-Orhan Pamuk


Kimisi için Kara Kitap'ın asıl kahramanı Celal Salik'tir. Böyle düşünene ne diyebilirsiniz ki? Celal Salik, Galip'in olmak istediklerinin hepsiyken benim kahramanım Galip'in olamadıklarıdır. Hüsn-ü Aşk'ın, Aşk'ı, Celaleddin Rumi'nin müridi, Orhan Pamuk'un en ünlü "hülyalı" karakteri Galip, hikaye boyunca kendi olabilme çabasındayken ona sempati duymamak vicdan ister. Tek istediği hayatı boyunca görmeye devam edip bir türlü gerçekleştiremediği Rüya'sını sıradan bir hayata razı olması gerektiğine, o hayatta kendisinin de bir yeri olması gerektiğine inandırmaktır. Sonuçta ne Rüya sıradan bir hayata razı olur, ne de Galip o hayatta yer bulur. Yine de Galip'in hikayesinin çarpık bir mutlu son ile bittiğini söylemek mümkün. Galip'i, arayışlarını, kendi olabilmek sancılarını ve sonunda kendisinin razı olduğu memnuniyeti seviyorum.


1- C. /Aylak Adam-Yusuf Atılgan


C., The Beatles'in Nowhere Man'idir, zira her şey onun olmadığı zaman, onun olmadığı yerlerde olur C., benim kahramanımdır. Tüm tedirginlikleri, isyanları  muhalefetleri, kararsızlıklarıyla bir bütündür C. Ne istemediğini, ne istediğinden daha çok bilmesiyle gönlümü çelmiştir. Pastanede elinin üzerine koyduğu gazetesiyle, yaptığı her hesapla biraz daha içten kabullendirmiştir kendini. Aylaklığa övgü derecesine varan hayatıyla o da aslında bir "Yabancı"yken, toplum ona Meursault ve Samsa'ya yaptığından farklı bir hisle yaklaşır. Toplum ona özenir, onu kıskanır ve C.'den nefret etmesinin sebebi, hiç bir zaman onun gibi olamayacağını bildiğindendir. C.'nin Meursault'tan ayrılan yönlerinden biri de aylak hayatının derinlerde bir sebebi vardır, yaptıklarının motivasyon kaynağı travmatik çocukluğu ve babasının hikayesidir. C. yenilse de devam eder, bütün denemeleri başarısızlıkla sonuçlansa da, O'nu aramaya devam edecektir. İşte C.'nin bir "kaybedenden" ayrılan özelliği de budur. 




Belki başka bir günde bu listeye girebilecek, Selim Işık, Raskolnikov ve Holden Caulfield'e selam göndermek lazım. Top 5'lerin o anlık doğasını bir daha hatırlatıyorum sevgili okur, bana kızmamalısın...

2 yorum:

daria dedi ki...

Yabncı'yla Kara kitap'ı tekrar okumaya karar verdim. çok zaman olmuş...

idi dedi ki...

galiba biraz da senin sayende kara kitabı edindim. yandaki cümleler yığınını okumak için bile değer gibi geliyor, ama bakalım.